İbrahim Suresi 16. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

İbrahim Suresi 16. ayeti ne anlatıyor? İbrahim Suresi 16. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

İbrahim Suresi 16. Ayetinin Arapçası:

مِنْ وَرَٓائِه۪ جَهَنَّمُ وَيُسْقٰى مِنْ مَٓاءٍ صَد۪يدٍۙ

İbrahim Suresi 16. Ayetinin Meali (Anlamı):

Bu perişanlığın ardından cehennem azabı gelecek; orada onlara kanlı ve irinli su içirilecek.

İbrahim Suresi 16. Ayetinin Tefsiri:

15. âyette yer alan جَبَّارٌ (cebbâr), Allah’ın emirlerine boyun bükmeyip kendini büyük gören, kendini ilâhî tâlimatlara itaat etmeyecek kadar yüce kabul eden ve insanları kendi istediği şekilde davranmaya mecbur eden zorba kimse mânasına gelir. عَن۪يدٌ (‘anîd) ise inatçı, çok inat eden demektir. İmanın hakikatlerinden yüz çeviren, Allah’tan uzak duran ve dürüst insanlara düşmanlık eden kimseler bu vasıfla anılır. Bunların kaderleri hep kaybetmek, hep hüsrana uğramaktır. Bu hüsran dünya hayatıyla sınırlı değildir. Âhirette de bunları, irinli suları, dayanılmaz ıstırapları ve şiddetli azaplarıyla cehennem beklemektedir.

Burada inatçı zorbaların hüsranı, cehennemde irinli su içerken içine düştükleri perişan halleri canlı bir manzara halinde takdim edilerek daha net bir şekilde zihinlere kazılmaktadır:

Bu manzarada zorbalar yaralı vücutlardan akan irini içiyorlar. Pis ve acı oluşundan dolayı da bir türlü yutamıyorlar, anında dışarı çıkarıyorlar. Onları saran bu pislik, tiksinti ve iğrenme durumu, kelimeler arasında elle tutulacak kadar muşahhas hâle getirilir. Bu ceza yetmiyormuş gibi, o zorbaları tüm sebep ve alametleriyle her taraftan ölüm kuşatır, fakat ölemezler. Ölüm onlar için bir kurtuluş olacak, fakat bu da imkânsızdır. Hak ettikleri azabın devamı ve tamamlanması için ölmemeleri gerekmektedir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Ne haklarında ölüm kararı verilir ki ölüp de azaptan kurtulsunlar. Ne de tattıkları azaptan en küçük bir eksiltme ve hafifletme olur.” (Fâtır 35/36) Bunların ardından da onlara şiddetli bir azap vardır. İşte bu gerçekten dehşet verici bir manzaradır. Hüsrana uğramış zorbaların hâlini arzederken, arka planda da perişan akıbetlerini, bu derece korkunç, dehşetli ve ürpertici bir tarzda gözler önüne sermektedir.

Şu misal ise kıyamet günü kaybedenlerden olmanın acı sonucunu bir daha silinmeyecek şekilde zihinlere kazımaktadır:

İbrahim Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

İbrahim Suresi 16. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.