İbrahim Suresi 31. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

İbrahim Suresi 31. ayeti ne anlatıyor? İbrahim Suresi 31. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

İbrahim Suresi 31. Ayetinin Arapçası:

قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خِلَالٌ

İbrahim Suresi 31. Ayetinin Meali (Anlamı):

Rasûlüm! İman eden kullarıma söyle: İçinde hiçbir alışverişin bulunmadığı, dostluğun fayda vermediği o dehşetli kıyâmet günü gelip çatmadan namazlarını dosdoğru kılsınlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar!

İbrahim Suresi 31. Ayetinin Tefsiri:

Cenâb-ı Hak mü’minlere “kullarım” buyurarak onları şereflendirmiştir. Gerçekten bu hitap, onlar için dünyadan ve dünyada olan her şeyden daha hayırlıdır. Çünkü bu hitapta onları kendisine izâfe etmektedir. Böyle bir izâfede bulunmasında, inşallah onları ateşten âzâd edeceğine dair bir müjde ve işaret vardır. Nitekim arifler sultanı Bâyezid Bistamî (k.s.) şöyle derdi: “Halk hesaba çekilmekten kaçıyor, ben ise hesaba çekilmek istiyorum. Çünkü, Allah Teâlâ hesaba çekerken bana «kulum» diyecek olsa bu bana şeref olarak yeter.”

Âyet-i kerîme şu üç hususun üzerinde ehemmiyetle durur: İman etmek, namazı dosdoğru kılmak ve Allah yolunda cömertçe harcamak. Bunlar dinin üç temel rüknünü teşkil eder. İnsan dünyada iken bunları gerektiği şekilde yerine getirmeye çalışmalıdır. Öldükten sonra iman ve ibâdet etme imkânı kalmayacağı gibi, dünyada bıraktığı malın da ona bir faydası olmayacaktır. Dolayısıyla malının ölümünden sonra kendisine fayda sağlayabilmesi için onu dünyada Allah yolunda harcamalıdır. Bu hususta Hz. Selmân-i Fârisî’nin hâli ne güzel misâldir:

Selmân-i Fârisî (r.a.), hurma yaprağından zenbil yapardı. Bu işini şöyle anlatırdı:

“- Bunun hammaddesini bir dirheme satın alıyorum. Yaptıktan sonra üç dirheme satıyorum. Satınca bir dirhemini borcuma veriyor, birini âilemin nafakasına ayırıyorum. Kalanı da sadaka olarak dağıtıyorum.” (Velîler Ansiklopedisi, I, 72)

Şu bir gerçek ki, kulun tüm varlığını Allah yoluna adaması için Allah’ı tanıması, Allah’ı tanıması için de O’nun kâinattaki kudret ve azamet tecellilerine derin bir ibret nazarıyla bakması zaruridir:

İbrahim Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

İbrahim Suresi 31. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.