İbretli Bir Kırgız Hikayesi
Evlâtların; anne-babalarına, öz kültürlerine, din ve ananelerine nasıl yabancılaşabileceklerine acı bir misal olarak ibretli bir kırgız hikayesi...
İbretli bir Kırgız hikâyesi şöyledir:
Zâlim bir kavim, düşmanlarına baskın verip mallarını gasp ettiğinde, onların evlâtlarını da kaçırır ve onlara güneş altında türlü işkenceler yapar.
Zavallı esirin tıraş edilmiş kafasına geçirilen deve derileriyle yapılan bu işkence neticesinde, hayatta kalanlar bütün şuurlarını kaybeder ve kendilerine zulmeden kişilerin sözünden asla çıkmayan köleleri olurlar.
Hikâyede; Nayman Ana, kaçırılan ve bu işkenceden geçirilen oğlu Yolaman’ı bulur, ona nice telkinlerde bulunur, lâkin yine de onu kendine getiremez. Aslını hatırlatamaz.
Zâlim sahipleri durumu fark edince, yabancı biri gelirse onu öldürmesi tâlimâtını verirler. Artık bir mankurt olan Yolaman, bu emre uyar ve annesini öldürür.
Kırgız ediplerinden Cengiz AYTMATOV tarafından asrımızda tekrar yazılan bu kadîm hikâye;
Evlâtların; anne-babalarına, öz kültürlerine, din ve an‘anelerine nasıl yabancılaşabileceklerine acı bir misal olarak, dünya lisanlarına «mankurtlaşmak» tabirini kazandırmıştır.
DÜŞMAN YENİ NESİLLERE GÖZ DİKER
Kur’ân-ı Kerim ise; insanın ezelî düşmanı olan şeytanın, Âdemoğullarına malları ve evlâtları husûsunda ortak olmaya çalışacağını haber verir. (el-İsrâ, 64)
Düşman, husûsen yeni nesillere göz diker.
Fetih Sûresi’nin son âyet-i kerîmesinde, yeni filizlerin güçlenip kendi gövdeleri üzerinde ayakta durabilmesinin iki tesiri anlatılır:
Bu manzara;
- Bahçıvanları sevindirir.
Yani o nesiller üzerinde emek veren Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ve O’nun nurlu yolunda yürüyen eğitimcileri, irşâd ehlini memnun eder. Gönül huzuruna erdirir.
- Kâfirleri ise öfkelendirir.
Din düşmanları; cami cemaatinden ziyade, Kur’ân kurslarını ve imam-hatipleri dolduran gençlikten nefret ederler. Onları İslâm’ın istikbâli olarak gördükleri için, var olmalarından ve güçlü olmalarından rahatsız olurlar.
Bugün evlâtları mankurtlaştırma / özüne yabancılaştırma faaliyeti; işkencelerle değil, maalesef eğitim yoluyla gerçekleştirilmektedir.
Asırlarca İslâm’ın sancaktarı olarak, haçlı ordularını püskürten ve ardından onları Avrupa’nın ortalarına kadar gerileten şanlı milletimize aynı tuzak kurulmuştur.
Tanzîmat’ta memleketin idareci zevâtına, Avrupalılaşmak ve yabancılaşmak hastalığı bulaştı. Evlâtlar, Paris ve Viyana gibi Avrupa şehirlerine tahsil yapmaları için gönderildi. Osmanlı olarak giden bu evlâtlar; kıyafet olarak yine Osmanlı kisvesiyle dönmüşlerse de, artık kalpleri Avrupalı olmuştu. Yani mânen bozucu bir kalp ameliyatı yaşayıp Osmanlı’ya döndüler. Apoletleri Osmanlı, iç dünyaları Fransız olmuştu.
Onlar batının kaydettiği teknik terakkîyi almak maksadıyla gönderilmişlerdi. Lâkin bu elde edilemediği gibi, fikren de ifsâd edilmiş olarak vatana döndüler ve âdetâ garbın yeniçerileri oldular. «Islah ediyoruz!» diyerek, elde kalan mevcudu da ifsâd ettiler.
Günümüzde de, eğitim yoluyla yabancılaştırma devam etmektedir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Eylüy, Sayı: 199
YORUMLAR