İdarecilere Kolay Yol

Hizmet

Hiz­met in­sa­nı, en­gin gö­rüş­lü ve firâsetli ol­ma­lı­, gön­lü ve ak­lı ba­sî­ret nûruyla aydınlanmalıdır. Mu­hab­be­tin­de ve buğ­zun­da, il­ti­fa­tın­da ve ten­ki­din­de, medhinde ve zemminde öl­çü­yü ka­çır­ma­ma­lı, or­ta bir yol üzere bulunmalıdır.

İdârî hizmetlerde bulunanlar da, idâreleri al­tın­daki­le­re kar­şı müş­fik, âdil ve in­saf­lı ol­ma­lı, onlara kal­dı­ra­ma­ya­cak­la­rı bir va­zi­fe yük­le­me­yip, her­ke­si gü­cü nisbetin­de de­ğer­len­dir­me­li­dirler. Ay­rı­ca adâ­le­ti gö­zet­me­nin, her­ke­se eşit dav­ran­mak de­ğil, hak­kı ney­se onu ver­mek ol­du­ğu­nu bil­me­li­dirler. Adâ­le­ti ze­de­le­ye­cek her tür­lü dav­ra­nış­tan da ka­çın­ma­lı­dırlar.

İdâ­rî hizmetlerde îtidâle riâyet, da­ha bü­yük bir ehem­mi­yet arz eder. Bu, ay­nı za­man­da ki­şi­nin di­râ­yet ve fi­râ­se­ti­ni de gös­te­rir. Sa­hâ­be-i ki­râm­dan, siyaset alanında dirâyetli olan ve Mı­sır’da vâ­li­lik va­zi­fe­si ic­râ eden Amr bin As -radıyallâhu anh-’a bu ba­şa­rı­sı­nın ne­ye bağ­lı ol­du­ğu so­rul­du­ğun­da, şu ce­va­bı ver­miş­tir:

“Et­ra­fım­da­ki her bir in­san­la aram­da bir ip var­mış gi­bi dü­şü­nü­rüm. Bu ip ge­ri­lip kop­ma nok­ta­sı­na yak­la­şın­ca, onu bi­raz gev­şe­ti­rim. Ge­re­ğin­den faz­la gev­şe­di­ği­ni his­set­ti­ğim an­da ise onu he­men ge­re­rim. Böy­le­ce bü­tün in­san­lar­la münâsebetleri­mi mu­vâ­ze­ne içinde devam ettiririm.”

Hizmette disip­lin adı­na, em­ri al­tın­da­ki­le­re zul­met­mek, hiç­bir za­man tas­vib edi­le­mez. An­cak ha­yat­ta di­sip­lin­siz­li­ğin, anar­şi do­ğur­du­ğu da bir ger­çek­tir. Bu ise, mal, hiz­met ve za­man is­râ­fı­na se­be­bi­yet ve­rir. İs­raf da, fe­lâ­ket ve çö­kü­şün da­vet­çi­si­dir.

En­dü­lüs fâ­ti­hi Tâ­rık bin Zi­yâd, İs­pan­ya’ya gi­rer­ken üze­rin­de ya­ma­lı el­bi­se­ler var­dı. Fa­kat taşıdığı mânevî asâlet ve haşmet, göz­le­ri ka­maş­tı­rı­yor­du. Ne­ti­ce­de onun bu hâ­li, mu­az­zam bir me­de­ni­ye­tin temellerini atmaya vesîle ol­du. Fa­kat En­dü­lüs’ün tarih­ten si­li­ni­şin­de son dev­let olan Be­nî Ah­mer’in hükümdarı Ab­dul­lâh-ı Sa­ğîr, mağ­lû­bi­yet ve hü­zün­le va­ta­nı­nı terk eder­ken atı­nın eye­ri ve mah­muz­la­rı da­hî al­tın­ ve mücevherdendi.

De­mek ki im­kân­ların tasarrufun­da îti­dal kay­bo­lup is­raf baş­la­dı­ğın­da, ora­da mağlûbiyet ve yok oluş kaçınılmazdır. Bun­dan son­ra­sı ise çâ­re­si ol­ma­yan boş bir piş­man­lıktır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları