İddet Hükümleri

Kimler iddet bekler? İddet süresi nedir? İddet nerede beklenir? İslam'da iddetin hükmü nedir? Evliliğin hâtırasına vefâ iddet hükümleri...

Toplumda yeterince bilinmeyen, ihmal edilen, yahut anlaşılmayan fıkhî hükümlerden biri de iddet… Bu yazımızda bu hususta bilgiler verelim.

Dînimizde evlilik, mukaddes bir müessesedir. Eşler birbirlerine Allâh’ın adını anarak söz vermişlerdir.

«Çok güçlü bir söz»le birbirlerine bağlıdırlar. (en-Nisâ, 21) Ömürlerinin sonuna kadar; hayatta oldukları sürece, hattâ âhirette de eş olmak üzere evlenmişlerdir.

Lâkin dünya fânîdir. Bu ebedî evlilik zevcin / beyin vefâtıyla sona erebilir. Böyle bir durumda, hanım; kocasının vefâtı ânından itibaren, yeniden evlenebilir bir duruma dönmez, dönemez. Dînimizin belirlediği bir müddet içinde bir nevi yas tutarak bekler. Âdeta kocasıyla geçirdiği o güzel günlerin, tatlı hâtıraların bir muhasebesini yaşar ve o hâtıralarının soğuması dönemi gerçekleşir. Böylelikle yeni bir evliliğe hazır hâle gelir.

Ebediyen sürmesi niyetiyle kurulan bu mukaddes yuvada, işler iyi gitmemiş olabilir. Dînimizin tavsiye ettiği çeşitli yollar da denendiği hâlde evlilik yürümüyorsa, yine usûlüne uygun bir şekilde ayrılıktan başka çare kalmaz. Yoksa iş, zamanımızdaki gibi şiddetli geçimsizlik ve karşılıklı şiddete varan durumlara kadar uzanabilmektedir.

Ayrılık gerçekleşince; kadının ertesi gün bir başka evlilik yoluna koyulması, görüşmelere başlaması kabul edilebilir bir durum olmaz. Burada da belirlenmiş bir süre yas hâlinde, sona eren evliliğe hürmet hâlinde beklenmesi gerekir. Bu saydıklarımız hikmetler manzûmesidir.

İDDETİN İLLETİ VAR MIDIR?

İddetin illeti nedir?

Bir başka ifadeyle, boşanmış veya kocası ölmüş kadın neden iddet bekler?

Bu suâle;

“–Allah böyle emrettiği için…” diye cevap vereceğiz. Çünkü bu hükmün illeti şerîatımız tarafından belirtilmemiştir. Yani birçok maddî ve mânevî gaye hedeflenmiştir. Evlilik; alışveriş, kira ve benzeri basit bir muâmelât meselesi değildir. Mânevî, dînî, psikolojik ve ailevî birçok yönü vardır. Bu sebeple iddeti, taabbudî bir teslîmiyetle karşılamak lâzımdır.

Kimisi; iddetin illetinin, boşanan veya beyi vefât eden kadının hamile olup olmadığını anlaşılması zannediyor. Durum böyle değildir.

Meselâ;

  • Hamile kalmasına imkân olmayacak derecede yaşlı, 80-90 yaşındaki bir nine de, beyi vefât edince (veya boşanmışlarsa) iddet bekler.
  • Yine beyi cezaevinde yahut gurbette olup yıllardır görüşmemiş olan çiftlerin vefât yahut boşanmayla sona eren evliliklerinde de yine iddet gereklidir.

Demek ki;

İddet sadece hamilelik varsa ortaya çıksın, diye değildir. Hikmetleri arasında bu da vardır ama sadece bu değildir.

Ülkemizde uygulanan mer’î hukukta, eşleri evlenmekten alıkoyan 300 günlük bir süre var. Fakat kadın hamile olmadığını ispatlayacak şekilde bir rapor alıp başvurursa, bu süre kaldırılıyor. İslâm’da böyle bir iptal söz konusu değildir.

KİMLER İDDET BEKLER?

Tek istisnâsını söyleyelim:

Yalnızca akit merhalesinde kalmış, düğün safhasına geçilmeden, baş başa kalma gibi bir durum yaşanmadan boşanma yoluyla sona ermiş evliliklerden sonra kadın iddet beklemez. (Bkz. el-Ahzâb, 49)

Bunun dışında, evliliğin sona erdiği bütün şekillerde iddet gerekir. Zifaf olmadan kocası vefât eden gelin de iddet bekler.

İDDETİN MAHİYETİ

İddet, sayı saymak anlamına gelen Arapça bir kelimedir.

Beyi vefât etmiş yahut evliliği sona ermiş bir hanımın;

  • Evlenmeden,
  • Evliliğe hazırlık ifade edebilecek; süslenme, arz-ı endâm etme, görüşme, haber salma gibi davranışlara girmeden,
  • Hattâ evinden çıkmadan tamamlayacağı süredir.

Bu süre içinde; bu hanımla evlenme düşüncesinde olan erkekler de, ona teklif götüremezler. (Bkz. el-Bakara, 235) Bu müddet içinde nikâh kıyılsa, geçersiz olur.

Bugün bilhassa, iddet bekleyen hanımın evinden çıkmaması hükmü, ihmâle uğratılıyor. Hâlbuki bu husus, âyet ve hadislerde açıkça belirtilmiştir. (Bkz. et-Talâk, 1)

İddet bekleyen bir hanım;

  • Komşu gezmesine,
  • Sohbete, kermese,
  • Düğüne, kınaya,
  • Eğlenceye, pikniğe gitmemelidir.

Ama ihtiyacı olan bir şey varsa; meselâ doktora gitmesi gerekiyorsa, doktoruna gider. Alışverişini yapabilecek biri varsa, markete de gitmez. Böyle bir kimse yok ise, o zaman pazara, markete gider.

Dolayısıyla;

Zarûrî olmayan, ihtiyaç olmayan durumlarda evden dışarıya çıkmaz. Zarûreten çıkışlarda da, geceyi evinde geçirmeye dikkat eder.

Süreye gelince;

İDDET SÜRESİ

  • Beyi vefât eden hanımlar için iddet müddeti, 4 ay 10 gündür. Bunu Bakara Sûresi’nin 234’üncü âyeti bildirmekte.
  • Evliliği boşanma yoluyla sona eren hanımlar için bu süre, yaklaşık üç aydır. (Bkz. el-Bakara, 228; et-Talâk, 4)

Meselenin teferruâtını bir dergi yazısında anlatmak münasip değildir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan hanımlar; bir hoca hanıma, müftülüklerdeki Aile-İrşad kısımlarında vazifeli vâize hanımlara sorarak, sordurarak beklemeleri gereken süreyi nasıl hesaplayacaklarını öğrenmelidirler. Çünkü boşanmanın sünnete uygun yapılıp yapılmadığına göre, sürenin başlangıcı değişkenlik arz etmektedir.

  • Üçüncü bir ihtimal ise; hanımın hamile olması yahut yukarıdaki süreleri beklerken hamile olduğunun ortaya çıkmasıdır ki, bu durumda iddetin sonu doğumdur.

İDDETİN MEKÂNI

İddet, vefât eden veya kendisinden ayrılma durumunda olunan kocaya taalluk eden bir meseledir. Bu sebeple; iddet beklenecek mekânın masrafı da, hanımın iâşesi de kocaya ait olacaktır.

  • Yaşıyorsa, bu masrafları boşayan koca ödeyecektir.
  • Vefât etmişse, terekesinden alınacaktır.

Esas olan, evlilik esnasında kadının yaşadığı evde iddet süresini tamamlamasıdır.

Fakat farklı durumlar yaşanabilir.

O evde kalmak, birtakım sebeplerden dolayı mümkün olmayabilir. Söz gelimi dağ başında bir yerdir, kadın orada tek başına kalmaktan korkuyor olabilir. Güvenlik açısından problemli bir yer, kiralık bir yer vesâire olabilir. Böyle bir durumda kendisi başka bir eve, babasının evine veya asabesi dediğimiz yakın akrabalarının evine intikal eder. Veya kendisine kiralanan veya satın alınan bir ev tahsis edilir.

Zevç, bu esnada o evde durmayacaktır.

  • Koca öldüyse tabutuyla zaten çıkmıştır.
  • Eğer boşanma söz konusu ise; burada da koca, evi terk etmek durumundadır.

GERİ SAYIM

İddet, teşbih câizse, bir askerin şafak sayması gibi bir geriye sayımdır.

Boşanmış kadın yaklaşık 3 ay sonra, kocası vefât etmiş kadın 4 ay 10 gün sonra normal hayatına devam eder; dışarıya çıkar, evlilik öncesi durumuna tekrar döner.

Artık bu hanım, evlenme düşüncesinde olduğunu izhâr etse, bu yolda meşrû görüşmelere girişse kınanmaz. Kendisini boşayan eski kocası da, ona karışamaz.

Zamanımızda; ister kocaları vefât etmiş olsun ister boşanmış olsun dul kalan hanımlar, evlenmekten imtinâ ediyorlar. Erkekler de evlenmekten imtinâ ediyorlar. Bu doğru bir davranış değildir. Fıtrî de değildir. Cenâb-ı Hak; kadını erkeğe, erkeği kadına âdeta bağlamıştır.

Binâenaleyh;

“–Benim şuna buna ihtiyacım yok!” diyerek bu evlilik birlikteliğini yok etmemek gerekir. İnsanların ihtiyaçları sadece fizyolojik ihtiyaçlar değildir. Psikolojik ihtiyaçları da vardır. Anadolu insanı; «Yalnızlık Allâh’a mahsustur.» der ki, hakikaten öyledir.

İşte iddetin bir hikmeti de bu olmuş oluyor. Kadın, iddetini bekler ve yaşadığı evliliğin bağlarından terhis olur. İddet bittiğine göre; dengini, uygun birini bulduğunda, böyle bir teklif kendisine ulaştığında evlenir, evlenebilir. İddeti tamamladığı için yadırganmaması gerekir. Eğer iddeti Cenâb-ı Hak belirlemiş olmasaydı; insanların, eski kocanın, ailesinin, hattâ kendi çocuklarının mahalle baskısı yüzünden belki de kadıncağız arzu ettiği hâlde, hiç evlilik yoluna giremeyecekti. İddet ile gerekli bütün vefâ ve yası tutmuş oluyor ve hayatına devam ediyor.

DÜŞÜNME ZAMANI

İddetin bir hikmeti de, eğer talak ric‘î ise, tarafların düşünmesine ve bu boşanma kararını yeniden gözden geçirmesine psikolojik bir fırsat tanımasıdır. Ric‘î talakta; bu süre içerisinde, boşayan bey, kararından vazgeçip evlilik hayatına yeniden dönme iradesi gösterebilir. Hanım; evliliğini yeniden kazanmak için, beyinin gönlünü alacak mesajlar gönderebilir. Eğer bu dönüş gerçekleşirse; boşanma haklarından birini kullanmış olarak, yola devam edebilirler. (Bkz. el-Bakara, 228-229)

Evlilik gibi son derece mühim bir müessesenin ânîden sona ermemesi, bir düşünme faslıyla sona ermesinde iddetin de bir katkısı vardır. Bu durumlarda, iddet esnasında evlilik hükmen sürmektedir.

Rabbimiz bizi ve ihtiyaçlarımızı en iyi bilendir.

Kaynak: Ahmet Hamdi Yıldırım, Yüzakı Dergisi, Sayı: Eylül 2024

İslam ve İhsan

KISACA İDDET NE DEMEK?

Kısaca İddet Ne Demek?

İDDET SÜRESİ NE KADARDIR?

İddet Süresi Ne Kadardır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.