İffet ve Hayâ Sahibi Sahabeler

Asr-ı Saâdet toplumu, kadın-erkek ihtilâtından sakınma husûsunda da çok dikkatli ve hassas idi. Yani yabancı erkek ve kadınlar, ölçü ve sınırları zorlayacak şekilde beraber ve karışık bulunmazlardı. Sosyal hayatta kadınla erkeğin arasında dâimâ bir mesafe bulunur ve birbirleriyle münâsebetleri belli bir ölçü ve disiplin dâhilinde olurdu.

Asr-ı Saâdet toplumunda erkeklerle kadınlar arasında hayâ, iffet, nezâhet ve nezâket hâkimdi. Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyordu:

(Rasûlüm!) Mü’min erkeklere söyle, gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar! Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini muhafaza etsinler! Görünen kısımları müstesnâ, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler… Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkat çekecek şekilde yürümesin, dışarı çıkarken câzip kokular sürünmesinler). Ey mü’minler! Hep birden Allâh’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (en-Nûr, 30-31)

ALLAH'IN EMRİNE UYGUN ÖRTÜNMEK

Hazret-i Âişe’nin bildirdiğine göre bu âyet-i kerîme nâzil olunca hanım sahâbîler, evlerine gitmeyi beklemeden hemen orada elbiselerinin fazla kısımlarını keserek başlarını ve yakalarını emre uygun şekilde örtmüşlerdir. (Buhârî, Tefsîr, 24/12; Ebû Dâvûd, Libâs, 31-33/4102)

Safiyye bint-i Şeybe’den rivayet edildiğine göre, yukarıdaki âyet-i kerîmeler nâzil olduğunda, erkekler evlerine dönüp hanımlarına, kızlarına, kız kardeşlerine ve bütün akrabâlarına bu âyetleri okudular. Bunun üzerine bütün kadınlar, en kıymetli elbiselerini dahi fedâ ederek bunlardan başörtüsü yaptılar ve baştan aşağıya güzelce örtündüler. Böylece Allah Teâlâ’nın indirmiş olduğu hükümleri derhâl tasdik ettiklerini ve onlara gönülden inandıklarını gösterdiler. Sabah namazında Allah Rasûlü’nün arkasında baştan aşağı örtünmüş olarak safa durdular. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, [Nûr, 31])

İSLAM'IN KÖTÜLÜKLERİ ENGELLEYEN ÖN TEDBİRİ

Asr-ı Saâdet toplumu, kadın-erkek ihtilâtından sakınma husûsunda da çok dikkatli ve hassas idi. Yani yabancı erkek ve kadınlar, ölçü ve sınırları zorlayacak şekilde beraber ve karışık bulunmazlardı. Sosyal hayatta kadınla erkeğin arasında dâimâ bir mesafe bulunur ve birbirleriyle münâsebetleri belli bir ölçü ve disiplin dâhilinde olurdu. Zira İslâm, prensip olarak kötülükleri yasak ettiği gibi, ön tedbir olarak kötülüğe vesîle olan ve onu tahrik eden durum ve davranışları da yasaklıyor, böylece insanlarla kötülükler arasına uzun bir mesafe koyarak yanlış yolları iyice kapatıyordu.

İslâm, vakit namazlarını cemaatle kılmaya ve Cuma namazına son derece ehemmiyet verdiği hâlde erkek ve kadın ihtilâtını önlemek için kadınları bunlardan muaf tutmuş ve onlar için evde namaz kılmanın câmide kılmaktan daha faziletli olduğunu bildirmiştir.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “Kadınların en hayırlı mescidleri evlerinin köşesidir.” buyurmuştur. (Ahmed, VI, 297)

Fakat Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- câmiye gelmek isteyen kadınlara da mânî olmamış ve bu hususta kendilerine izin vermiştir. Ancak câmiye namaz kılmaya gelen kadınların da, erkeklerle karışık olarak değil, onların arkasında ayrı bir safta durmalarını emretmiştir.

PEYGAMBERİMİZ'İN KADINLARA GÖSTERDİĞİ İNCELİK

Namazdan sonra erkeklerle kadınların birbirine karışmaması için Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir miktar bekler, kadınlar evlerine dağıldıktan sonra kalkar, erkekler de O’nu takip ederlerdi. Bilhassa sabah namazı, hava tam aydınlanmadan kılınır, kadınlar selâm verir vermez hemen kalkıp elbiselerine bürünerek evlerine giderler, kimse onları tanımadığı gibi bâzen onlar birbirlerini de tanıyamazlardı.[1]

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mescid-i Nebevî’nin bir kapısı hakkında:

“Bu kapıyı kadınlara ayırsak!” buyurmuş ve erkek sahâbîler bir daha orayı kullanmamışlardır. (Ebû Dâvûd, Salât, 53/571)

Kadınlar, bayram namazlarına da gelirlerdi, fakat namazgâhta onların yeri ayrı idi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- erkeklerin hutbesini bitirdikten sonra yanlarına gidip onlara da nasihat ederdi. (Buhârî, Iydeyn, 7-8)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün câmiden çıkarken, erkeklerle kadınların birbirine karıştığını görünce, kadınlara seslenerek:

“–Çekilin! Yolun ortasından yürümeyin, yolun kenarlarından yürüyün!” buyurmuştu. Bunun üzerine kadınlar duvara yakın yürümeye başladılar. Öyle ki elbiseleri duvara takılıyordu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 167-168/5272)

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-, Emevîler döneminde kadınlarla erkeklerin birbirine karıştığını görünce şöyle demiştir:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kadınların böyle yaptığını görseydi, tıpkı İsrailoğulları kadınlarının câmiden men edildiği gibi, onları da câmiden men ederdi.” (Buhârî, Ezân, 163)

[1] Bkz. Buhârî, Ezân, 162-166.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.