İftar Sofralarımız Nasıl Olmalı?

Ramazân-ı Şerîf, ilâhî affın âdeta tuğyân ettiği bir arınma mevsimi… Sanki yoğunlaştırılmış mânevî bir tekâmül mektebi… Öyle ki; gönülleri zenginleştiren, kalplere seviye kazandıran; oruç, iftar, sahur, terâvih, mukâbele, duâ-zikir, fitre-zekât, îtikâf, bin aydan hayırlı Kadir Gecesi ve bayram, bu mektebin temel dersleri… Bütün bu dersleri lâyıkıyla idrâk edip imtihanlarından yüksek not alabilmek ise, ilâhî af bayramına ererek ebedî kurtuluş berâtını alabilmenin en güzel yolu…

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyuruyorlar:

“−Cibrâîl -aleyhisselâm- bana göründü ve:

«Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi, ben de «Âmîn» dedim…” (Hâkim, Müstedrek, IV, 170)

RAMAZAN’IN GÂYESİNE ZIT BİR DURUM

Ramazân-ı Şerîflerde; sahur ve iftar sofralarında normal zamanlardan bile daha fazla lüks, ihtişam ve debdebe sergileyerek, açlık tâlim eden bir mevsimi, nefse oburluk fırsatına dönüştürmek; Ramazân-ı Şerîfin rûhuna, özüne, mânâ ve gâyesine tamamen zıt bir durumdur.

Hele fukarâya sadaka, zekât, fitre ve ikramlarla ulaşmanın tâlim edildiği bu mevsimi, sadece eşrâf ile, yalnızca zenginlerle dolu sofralarda geçirmek, çok hazin bir israftır.

Ramazân-ı Şerîf, mâtemlerin civârına varmaya, yoksul evlere kumanyalar taşımaya, Kurʼân talebeleriyle, yetimlerle, muhâcirlerle mütevâzı sofralarda iftarlar açmaya vesîle edilmelidir…

Ramazân-ı Şerîf, helâlleri dahî riyâzat hâlinde kullandırarak haram ve şüphelilerden ne kadar sakınmamız gerektiğini tâlim eden bir aydır.

HAK KATINDA MAKBUL ORUÇ İÇİN

Orucun Hak katında makbûl olması için mîdenin açlığına ilâveten dil, göz, kulak gibi diğer uzuvlara da oruç tutturulmalıdır.

Oruçlu iken ağza bir şey girmemesine dikkat edildiği gibi ağızdan çıkan her kelimeye de dikkat edilmelidir. Rasûlullah Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

“Oruç; sadece yemek, içmek vesâireden kesilmek değildir. Kâmil ve sevaplı oruç ancak; faydasız sözden, boş vakit geçirmekten, kötü söylemekten, (dedikodudan) ve nefs-i emmârenin bütün temâyüllerinden vazgeçmektir. Şayet biri sana söver yahut sana karşı câhilce herhangi bir harekette bulunursa, kendi kendine; «Şüphesiz ki ben oruçluyum!» de; sabret!” (Hâkim, Müstedrek, I, 595)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün;

“–Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle zedelenmedikçe (tutan için) bir kalkandır.” buyurmuştu.

Ashâb-ı kiram;

“–(Oruçlu) onu ne ile zedeler?” diye so­runca Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Yalan ve gıybetle… (yani diliyle…)” ceva­bını verdiler. (Nesâî, Sıyâm, 43)

Ramazanda kazanılan sahur disiplini, aynı zamanda teheccüd ve seherleri ihyâ alışkanlığı kazanma eğitimidir.

FİTRENİN ZAMANI

Bu mübârek ayda fitre/fıtır sadakası, şerʼan zengin sayılan her müʼ­mine vâcip, hattâ bâzı mezheplere göre farzdır. Fitre, bayram namazına kadar verilirse makbul olur. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- fakir müʼminlerin de bayrama huzurla girebilmeleri için, fitrelerin bayramdan önce verilmesini istemiş; “Onları bu (bayram) gününde aç dolaşmaktan kurtarınız!”buyurmuştur. (İbn-i Sa‘d, I, 248)

Ramazânʼı güzelce ihyâ edip onu kendimizden râzı ederek uğurlaya­bilmek ve onda kazandığımız mânevî kıymetleri kaybetmeden gelecek se­nenin Ramazan’ına bağlayabilmek, böylece hayatımızı dâimî bir Ramazan rûhâniyeti içinde yaşayabilmek, büyük bir saâdettir. Gerçek bir bayram da, esâsen bu saâdetin bir tezâhürüdür.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, 106. Sayı, Temmuz 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.