İhlasın Anlamı

“İhlâs”ın sözlük anlamı; bir şeyi, kendisine karışmış ve bulaşmış olan şeylerden arındırmak, ayrıştırmak ve sadece kendisi yapmak. “İhlâs”ın terim anlamı, yapılan amelin sadece ve sadece rızâ-yı İlâhî için yapılması. Hal böyleyken İhlâs suresi bize ne anlatır?

"Sûre-i İhlâs’ta,

kendi mikdar-ı kametinde müselsel,

hem müretteb otuz sûre münderiç;

bu bunlara sehergâh..."

B. Said Nursi

Bir pırlanta gibi seyredilir İhlas. Ne yönden bakılsa, ayrı bir renkle görünür. Hangi yanı okunsa yeni bir hitap olur. Ne vakit dokunulsa, sıcacık bir tenezzül eğilir. Hiç tekrar edilmez, her defasında öncekinden daha yeni, daha derin, daha çok, daha ince, daha heyecan verici konuşur. Şavkı hiç kesilmez. Dudağa değdikçe, tadı yenilenir. Dokunduğu her nefesi tazeler. Göze sığmaz, çerçeve tanımaz. Köz gibi üflendikçe parlar. Parladıkça alevlenir. Bir sehergâhtır İhlas Suresi, süt beyaz duruluğundan tüm renkler tomurcuğa durur. Açana, kendini açar. Açıldıkça, yeni bir perdeyle perdelenir.

İHLAS NE DEMEK?

“İhlâs”ın sözlük anlamı; bir şeyi, kendisine karışmış ve bulaşmış olan şeylerden arındırmak, ayrıştırmak ve sadece kendisi yapmak. “İhlâs”ın terim anlamı, yapılan amelin sadece ve sadece rızâ-yı İlâhî için yapılması. Hal böyleyken İhlâs suresi bize ne anlatır? İhlas, hem EHAD hem SAMED Allah’ı hatırlatarak, insanın yönelişlerini katışıklıktan arındırır, arayışlarını bulanıklıktan temizler. Allah’ın hatırını, doğuranların da doğurulunların da hatırının önüne koyar. “Yok başkası, sadece Allah!” der. “O’nun gibisi yoktur!” diyerek, gördükleriyle sıkılan insanı, hiç görmediği bir bakışa çağırır. “Yok böylesi…” dedirtecek vaadlerin eşiğine koyar başını.

“De ki…” diyen Allah’tır. Dememizi ister ki Allah: “Kime Allah diyecekseniz O Ehad olsun. Bir olsun ama öyle bir ki ikinin ya da üçün biri değil, yekpare Bir olsun. Bir O olunca, başka bir ‘bir’ daha, başka biri daha olmasın. Ne isterseniz O’nda olsun. Ne varsa O’nun… Sizi başkasına muhtaç etmesin.” Dememizi ister ki Allah: “Kime Allah diyecekseniz, O Samed olsun. Sizi başkasına muhtaç etmesin. Size başkasını aratmasın. Bir O’nda kalasınız. Bir O’na kanasınız. Bir O’nu bulasınız. Bir O’nunla olasınız. Bir’in yanında yahut yerinde birileri de olmasın.”

“De ki…” diyen Allah demek istiyor ki: “Ben ‘de ki…’ dediğimde bir siz anlarsınız; başkaları değil. Sözümün muhatabı seçtiğim sade sizsiniz. Sizi ancak sizi biriciği eden anlar; sizi sıradan birileri görenler değil. Siz öyle Birini aramaktasınız ki, kalbinize başkasını arattırmasın. Aradığınızı, aradığınız her şeyi O Biri’nde bulasınız, öbürüne tenezzül ettirmesin. Anlayın ki anlıyorum sizi. Kalbinizin arayışlarını biliyorum. Ben başkalarının eline bırakır mıyım hiç sizi? Başkalarının kapısına yorar mıyım sizi hiç?

“Bir de şunu da bilin ki, kim size ‘biriciğim’ diyorsa, başkalarına muhtaç etmemeli. Yetmeli size. Hem kendisine de yetmeli. Başkalarının yardımıyla değil kendi başına, Samed olarak, istediklerinizi vermeli. Kalbiniz ancak Ehadü Samed’e yöneldiğinde sevinir, Ehadü Samed’i bulduğunda doyar. Kendisi de muhtaç olana muhtaç olmak yorar kalplerinizi. Yardım alandan yardım almak yolda bırakır ümitlerinizi. Anlayın ki anlıyorum sizi. Kalplerinizin ince sızılarını biliyorum. Başkalarının insafına bırakır mıyım sizi?”

Diyor ki Allah: “’Allah’ dediğiniz Ehad olmalı. Biricik olmalı; başkasına yöneltmemeli sizi. ‘Sana, yalnız Sana kulluk ederiz’ yönelişini hak etmeli. ‘Allah’ dediğiniz Samed olmalı” Kimseye muhtaç olmamalı, sizi kimselere muhtaç etmemeli. ‘[o halde] Senden, yalnız Senden yardım dileriz’ yönelişini hak etmeli.. Kime ‘İyyâke n’abud…’ diyorsanız, ona ‘İyyâke nestâîn’  demelisiniz. ‘İyyâke n’estaîn’ deyişinizi hak etmeyene, ‘İyyâke n’abudu…’ de demeyin. Kulunu kendisinden başkasına muhtaç eden, kuluna biricik Rab olma hakkını yitirir.”

İHLASIN GERÇEĞİ

Ehad’in kulu olmak için Samed’den başkasından yardım istenmez. Demek ki Fatiha’nın eşik cümlesi, İhlas’ın gerçeğini yankılandırır: Yalnız Sana kulluk ederiz ey Ehad, yalnız Senden yardım isteriz ey Samed. 

Ehad, ‘iki’si’ olmayan’ ‘bir’dir. Katışıksız ‘bir’. Sonrasız ‘bir’. Öncesiz ‘bir’. Samed, ‘som’ varlık demek; katkısız varlık, ‘gibi’siz var olan. Vardan da var bir Var! ‘Var’ demelerin yetmeyeceği bir Var.

Ehad’e kul olmak, kırıntısız, küsuratsız, kesirsiz yöneliş ister. Samed’e kul olmak ‘acaba’sız, ‘belki’siz güvence verir. Doğurandan ilah olmaz; Ehad’in eşi olmaz. Doğurulandan ilah olmaz, Samed bir başkasıyla var olamaz. Seni doğuranlara minnet etmeden, senin doğurduklarından minnet istemeden kul ol.

Ehad’dir Allah, yalnız O’na kulluk et; Ehad’in hatırını seni doğuranların hatırına öncele, kulluğu atalarının alışkanlığı olarak yapma... Samed’dir Allah; Samed’in hatırını doğurduklarının hatırının önünde tut, evlat kaygısıyla, geçim telaşıyla kulluğunu terk etme. Ne kendin kula kulluk et ne kulları kendine kul et; doğuran [kul]lardan ilah olmaz, doğurulan [sen]den ilah olmaz. Seni doğuranlara minnet etmeden, senin doğurduklarından minnet istemeden yaşa.

HEP İLK HEP SON

Seni doğuranları Ehad sanma, senden doğanlara Samed sayma kendini. Kulluk, “böyle gelmiş böyle gider” alışkanlığı değildir, doğuranlardan miras alınmaz, doğurulanlara miras bırakılmaz. Hep ilk hep sondur. Seni doğuranlar sana ‘Ehad’ değil, doğumdan önce sana ‘herhangi biri’ydiler, sen de onlar için ‘herhangi biri’ydin; bir değil, biricik değil. Sen doğurduklarına Samed değilsin; doğumdan önce senden habersiz vardılar, sen öldükten sonra sensiz var olacaklar; muhtaç değiller sana.

Yaşadığın hiçbir an bir öncekinden doğuyor değil, bir sonraki an’ı doğuruyor değil... Her bir an Ehad için tektir; Samed için ilktir.

Hiç kimseye hiçbir şeye muhtaç olmayan Samed, seni biriciği etmişse, seni vazgeçilmezi görmüşse, Ehad olduğundandır; sensiz edemediğinden değil. Hiç kimseye hiçbir şeye muhtaç olmayan Samed, seni biriciği etmişse, seni vazgeçilmezi görmüşse, Ehad olduğundandır; sensiz edemediğinden değil. Hiç kimseye hiçbir şeye muhtaç olmayan Samed, seni biriciği etmişse, vazgeçilmezi görmüşse, Ehad olduğundandır, sensiz edemediğinden değil.

Ehad’dir senin Rabbin; senden ‘herkes gibi’ olmanı talep etmez; orijinal kişilik ister senden. Samed’dir senin Rabbin; seni ‘hiç kimse’ymişsin gibi sıradanlığa mahkum etmez; baş köşeye oturtur seni.

Ehad’dir Allah; O’nun biricik kulusun; başkası yok. De ki, ‘sadece benden bekliyor güzelliği’; o kadar sorumlu bil kendini. Samed’dir Allah; bir O’na kulsun, başkası yok. De ki, ‘sadece onun nazarında yer ararım kendime’; başkalarının gözüne girsen de nafile.

DOĞRUL YOL

Öyleyse de ki:”Ey Ehad, bizi ‘doğru yol’a al, başkasına kul etme... Ey Samed, bizi “üzerlerine nimet indirdiklerinin’ yoluna al, başkalarına muhtaç etme...

Ehad’dir Allah, her an’ı ilk defa yaratır, anasız yaratır an’ı. Samed’dir Allah, her an’ı son defa yaratır; an’a ana etmez an’ı… Ehad’dir Allah, her an’ı ilk yaratır, sonraki an’a ana etmez bu an’ı. Samed’dir Allah, bir sonraki an’ı önceki an’dan doğurmaz. Yine olsa da hep yenidir an. Ehad’dir Allah; seni bir tek kulu bilir. Samed’dir Allah, bir tek kulluk ister senden.

‘OL’MANIN BİRİCİK VAKTİ

Ehad’dir Allah, bir an içinde olabileceğin en güzel halde görmek ister seni. Samed’dir Allah, sonraki anların hatırına şu anı geçiştirmene razı olmaz. Ehadü Samed’e sadece bir ‘an’ kuldur insan; başka anlar yok. O da bu an! Sadece bu an! ‘Ol’manın biricik vakti; başka vakit kalmadı ki…

Kaynak: Senai Demirci, Altınoluk Dergisi, Sayı: 374, Nisan 2017

İHLAS SURESİ'NİN ANLAMI VE İNİŞ SEBEBİ

https://www.islamveihsan.com/ihlas-suresinin-anlami-ve-inis-sebebi.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.