İhtilâf-ı Metâli Ne Demek?

Ayın doğuş yerlerinin farklı oluşu (ihtilâf-ı metâli) ne anlama gelir?

Ayın ve güneşin doğdukları yerler beldelere ve kıtalara göre farklı olur. Bu yüzden doğuda ve batıda bütün müslümanların aynı günde oruca başlamasının farz olup olmadığı konusunda fakihlerin görüşü ikiye ayrılır:

1. Fakihlerinin çoğunluğuna göre, ayın doğuş yerlerinin farklılığına itibar edilmeyip bütün Müslümanların aynı zamanda oruç tutmaları gerekir. Hanefîlerde bu, zâhiru’r-rivâyenin görüşü olup, fetva da bu şekildedir.

Buna göre, batıdaki Müslümanlar, Ramazan hilâlini görecek olsalar, bunu haber alan doğu halkı üzerine de oruç tutmak gerekli olur. Ancak bunun için hilâli gören topluluğun bu şahitliklerinin hâkim kararına bağlanması gerekir. Aksi halde mücerret bir görüşü haber vermek, hilâli görmeyen belde halkı için bağlayıcı olmaz. Bu haber iletişimi şöyle olur: Bir belde hâkimine iki adaletli kişi gelip; “Filan beldede hilâlin görüldüğüne, o belde hâkiminin usûlüne göre karar verdiğine tanıklık ederiz” demeleri gerekir.

Ayın doğuş yerlerinin farklı oluşu konusunda, hesap ve astronomi uzmanlarının önceden verdiği haberlere dayanılamaz. Çünkü Allah Elçisi şöyle buyurmuştur: “Ayı görünce oruç tutun, ayı görünce oruç bozun. Eğer hava bulutlu olursa Şâban’ın günlerini otuza tamamlayın.” [1] Bu hadis bütün Müslümanlara orucun farz olmasını hilâli görme şartına bağlamıştır. Bu yüzden bir topluluğun veya tanıklığı kabul edilen kimsenin hilâli görmesi yeterli olur.

Diğer yandan alimlerin çoğunluğu, bu konuda uzak olan ülkeleri, hilâlin görüldüğü beldeye yakın olan ülkelere benzetmişlerdir. Bu ülkeler arasında ayırım yapmak bir zorlamadır ve herhangi bir delile dayanmamaktadır.[2]

2. Şâfilere göre, bir beldede hilâl görülünce, bunun hükmü sadece buraya yakın olan beldeleri bağlar, uzak olanları bağlamaz. Sağlam görüşe göre bu, ayın doğuş yerlerine göre farklılık gösterir. Ancak bu farklılık yirmi dört fersahtan daha az bir mesâfede gerçekleşmez.[3]

AYIN DOĞUŞ YERLERİNİN FARKLI OLUŞU

Şâfiler ayın doğuş yerlerinin değişik olmasına itibar ederek bu konuda sünnet, kıyas ve akıl delillerine dayanmışlardır.

Küreyb (r.a.)’ten nakledilen bir hadiste şöyle buyurulur: “Ümmû’l-Fadl binti el-Hâris, Küreyb İbn Ebî Müslim’i (ö.98/716) Şam’da bulunan Muâviye’ye (ö.60/679) göndermişti. Küreyb demiştir ki: “Şam’a geldim ve Ümmü’l-Fadl’ın ihtiyaçlarını giderdim. Ben Şam’da iken Ramazan ayı başlamıştı. Cuma gecesi hilâli gördüm. Sonra ayın sonunda Medine’ye döndüm. Abdullah İbn Abbas hilâlden söz ederken sorular sordu ve; “Hilâli ne zaman gördünüz?” dedi. “Cuma gecesi gördük ” dedim. İbn Abbas: “Sen hilâli gördün mü?” diye sordu. “Evet, gördüm. İnsanlar da hilâli görerek oruç tuttular, Muâviye de oruç tuttu” dedim. İbn Abbas ise: “Fakat biz hilâli cumartesi gecesi gördük, Ramazanı otuza tamamlayıncaya veya hilâli görünceye kadar oruç tutmaya devam edeceğiz ” dedi. Kendisine: “Muâviye’nin orucu ve hilâli görmesi ile yetinmeyecek miyiz?” dedim. İbn Abbas: “Hayır, Rasûlullah (s.a.s.) bize böyle öğretti.” dedi.[4]

Bu hadis Abdullah İbn Abbas (r.a)’ın Şam halkının hilâli görmesi ile yetinmediğine ve bir belde halkının, hilâli görmesinin başka bir belde halkı için bağlayıcı olmadığına delâlet eder.

Bu konuda başka bir delil Abdullah İbn Ömer (r.a)’ın naklettiği şu hadistir: Ay yirmi dokuz gündür. Hilâli görmedikçe oruç tutmayın, yine hilâli görmedikçe oruç bozmayın. Eğer hava bulutlu ise oruç için ayı sayı ile belirleyin.” [5] Bu hadis de, oruç farîzasının hilâli görmeye bağlı olduğunu göstermektedir. Fakat bundan kastedilen, bütün toplum fertlerinin görmesi değil, bir bölümünün görmesidir.

Şâfiîler ayrıca ayı güneşe kıyas etmişlerdir. Güneşin doğuş yerleri farklı olunca, namaz vakitlerinin değişik olması gibi ayın doğuş yerlerinin farklı olmasıyla da Ramazanın başlangıç ve bitişlerinin farklı olması gerekir.

Yukarıdaki iki görüşten çoğunluğun görüşü müslümanları birleştirmesi, onlar arasındaki ayrılıkları kaldırması bakımından tercih edilmeye daha lâyıktır. Astronomi bilimi, bir İslâm ülkesinde ayın doğduğu yer ile bu beldeye en uzak olan bir İslâm beldesinde ayın doğuş yeri arasındaki süre farkının dokuz saatten ibaret olduğunu ortaya koymuştur. Bu yüzden bütün İslâm ülkeleri gecenin bölümlerinde ortaktır. Bu ülkelerde hilâli gözetleyen sorumlu kişilerin, hilâl göründüğü zaman bunu günümüzün sağlıklı teknik imkânları ile, aynı anda birbirlerine ulaştırmaları mümkündür. Bütün İslâm ülkelerinin aynı günde ibadet yapması ve sevinçli gün olan bayramları aynı tarihlerde kutlamaları birlik ruhunu güçlendirir.[6]

Diğer yandan hilâlin hareketlerinin önceden yapılacak astronomik hesaplarla belirlenmesi veya hilâlin bulut vb. engel tanımayan âletlerle gözetlenmesi halinde Ramazanın başlangıcı, güneş battıktan sonra hilâlin batı ufkunda ufuk çizgisinin üzerinde kalması esasına dayanmaktadır. Halbuki hilâl çıplak gözle gözetlendiğinde, güneşin hemen arkasından 15 veya 20 dakika içinde batması hâlinde güneş ışıklarının içinde kaybolur ve görülemez. Bu durumda ayı ancak ertesi gün gözle görmek mümkün olur. Bunun bir sonucu olarak önceden yapılan hesaplara veya âletle gözetlemeye dayanan beldelerde çıplak gözle gözetleme esasını uygulayanlar arasında gün farkı meydana gelebilir.

İkinci gün güneşin battığı sırada ayın ufukla meydana getirdiği açının büyüklüğünden bunu hesaplamak mümkündür. Bu duruma göre, güneşin batışının hemen arkasından (yaklaşık 15 veya 20 dakika içinde) ayın batması halinde bunun gözle görülemeyeceği dikkate alınarak bir sonuca ulaşılması gerekir. Bu konuda ortalama bir metot izlenerek ayın ufuk çizgisinin üstünde gözle görülebilir bir noktada bulunması prensibi esas alınabilir. Çünkü Allah Elçisi ve ashabı ayın fiilen görülmesini Ramazanın başlangıcı olarak kabul etmişler, ayın görülmemesi veya bulut gibi görüşe engel bir illetin bulunması durumunda ise, Şâban ayını otuza tamamlama yoluna gitmişlerdir.

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Savm, 5, 11; Müslim, Sıyâm, 4, 7, 8, 17-20; Ebû Dâvud, Sıyâm, 7; İbn Mâce, Sıyâm, 7.

[2] İbn Âbidîn, age, II, 131-132; Şürünbülâlî, age, s. 109; San’ânî, age, II, 151; Bilmen, age, s. 282 vd.

[3] Bir fersah 5544 metre olup, 24 fer.x 5.544= 134 km. olur. İmam Şâfiî’nin son görüşüne göre, sefer mesafesi, 4 berîd= 48 mil=88.704 km.dir. bk. Nevevî, el-Mecmû’, IV, 322, 323.

[4] Müslim, Sıyâm, 28; Ebû Dâvud, Savm, 9; Tirmizî, Savm, 9; Nesâî, Sıyâm, 7; A. b. Hanbel, I, 306.

[5] Buhârî, Savm, 11, Mezâlim, 25, Salât, 18, Eymân, 20, Nikâh, 83, 91, 92; Müslim, Sıyâm, 5, 6, 7, 9, 11, 14, 22, 24, 25. Radâ’, 97; Tirmizî, Savm, 6; Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, IV, 189 vd.

[6] bk. İbn Âbidîn, age, II, 131 vd., Reâil, I, 253; Şürünbülâlî, age, s. 109; İbn Rüşd, age, I, 278; Kurtubî, Câmi’, II, 296; Zühaylî age, II, 606, vd.; Şevkânî, age, IV, 189 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ORUCUN TANIMI VE TARİHÇESİ

Orucun Tanımı ve Tarihçesi

ORUÇ VAKTİ NE ZAMAN BAŞLAR NE ZAMAN BİTER?

Oruç Vakti Ne Zaman Başlar Ne Zaman Biter?

ORUCA BAŞLAMAK İÇİN RAMAZAN HİLALİNİN GÖRÜLMESİ ŞART MIDIR?

Oruca Başlamak İçin Ramazan Hilalinin Görülmesi Şart mıdır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.