İhtiyaç Sahiplerine Yardım Etmenin Manevi Kazancı Nedir?

Zekatın önemi ve fazileti nedir? Fakir, dertli ve ihtiyaç sahiplerinin derdi ile dertlenmek, onlar ael uzatmanın manevi kazancı nedir? Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- fakîr ve dertlilerle hem-hâl olmanın mânevî kazancını izah ediyor.

Zekât, İslâm’ın insanlığa kazandırdığı pek yüce kıymetlerden biridir. Zekât sâyesinde cemiyetin fakîr, mağdur, yolda kalmış, yetîm ve dullarının sıkıntıları belli ölçüde de olsa giderilmiş olmaktadır. Ayrıca bir zamanların gerçeklerinden olan kölelik zincirini, insanın boynundan çıkaran yine İslâm olmuştur.

FAKÎR VE DERTLİLERLE HEM-HÂL OLMANIN MÂNEVÎ KAZANCI

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, aşağıdaki beytinde fakîr ve dertlilerle hem-hâl olmanın mânevî kazancını ne güzel îzâh eder:

“Fakr u zarûret içinde boğulan gönüller, dumanla dolu bir eve benzer. Sen onların derdini dinlemek ve o derde dermân olmak sûretiyle o dumanlı eve bir pencere aç ki, onun dumanı çekilsin ve senin de kalbin rakîkleşip rûhun incelsin!..”

İşte İslâm, beşeriyyetin zengin-fakir yarasını böylesine güzel bir muhtevâ içinde sarıp şifâ bahşederken, İslâm dışı sistemler ise, gerçek mânâda bunu başaramamışlar, ya ifrata ya da tefrîte düşmüşlerdir. Nitekim kimi başkasından bir şey istemeyi tamâmen yasak etmiş, kiminde de dilenmek alıp yürümüştür. İslâm ise, zekât ve infâk yoluyla bu yaraya son derece hakîmâne bir edâ ile yaklaşmış ve en münâsip çâreyi sunmuştur.

Gerçekten zekât, İslâm’ın insanlığa kazandırdığı pek yüce kıymetlerden biridir. Zekât sâyesinde cemiyetin fakîr, mağdur, yolda kalmış, yetîm ve dullarının sıkıntıları belli ölçüde de olsa giderilmiş olmaktadır. Ayrıca bir zamanların gerçeklerinden olan kölelik zincirini, insanın boynundan çıkaran yine İslâm olmuştur. Hiç şüphesiz ki İslâm’ın, köleleri hürriyetlerine kavuşturmak, onlara ihsân ve ikrâmda bulunmak için ortaya koyduğu hâl çârelerinin en müessirlerinden biri, yine zekât ve infâk müessesesidir.

Böylece İslâm, zor durumda olan kimselere karşılık beklemeden el uzatmış ve nice kanayan yarayı kökten şifâya kavuşturmuştur. Ayrıca zâhirde insanlara yardım ve kolaylık gibi görünen, hakîkatte ise zor durumdaki çâresizlerin bu hâllerini istismar ile onları sömürmekten başka bir işe yaramayan fâiz musibetini de yasaklamıştır.

Zîrâ fâizci, başkalarının sıkıntıda olmasını ve onların bu durumundan istifâde etmeyi ister. Zekât veren kimse ise, muhtaç ve sıkıntılı kimselerin dert ortağıdır. Onun yeğâne arzusu, Hak Teâlâ’yı râzı ve hoşnûd edebilmek maksadıyla dertli kullara devâ olabilmektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yayınları, 2012, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.