Iı. Viyana Kuşatması Neden Başarısız Oldu?

 2. Viyana Kuşatması neden başarısız oldu? İşte Viyana’da ihanetle ödenen büyük bedel.

Nizam-ı âlem ve îlây-ı kelimetullah davasının sancaktarı olan Osmanlı Devleti, yaptığı fetihler ile pek çok toprağı İslam beldesi kılmıştır. 250 sene gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde Avrupa, Asya ve Afrika’da büyük topraklar kazanarak, İslam davasının cihana yayılmasında sahabe efendilerimizden sonra en büyük katkıyı sunmuştur.

Osmanlı Devleti’nin karşısında ise dönemin büyük gücü Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nu temsil eden Avusturya olmuştur. Osmanlı Devleti’nin hududunun dayandığı Viyana, Avusturya’nın başkentiydi. 1526 yılında ‘Muhteşem’ lakaplı Kanuni Sultan Süleyman tarafından kuşatılsa da Viyana fethedilemeyecektir.

IV. Mehmet’in sadrazamı olan ve yaptığı hizmetlerle büyük takdir toplayan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Avusturya ile yaşanan sınır meselesini çözmek ve İslam bayrağını daha da ileriye taşımak için Viyana’ya sefer düzenleme kararı alır. Sefer hattındaki yollar tamir edilir. Menziller hazırlanır. Nihayetinde Viyana büyük bir ordu ile kuşatılır. İmparator 80 bin askeriyle kaçmış, şehri bir komutana bırakmıştır.

Kırım Hanı ise Osmanlı Devleti’nin geri hattını korumakla mükelleftir. Şehri zarar görmeden fethetmek isteyen Kara Mustafa Paşa biraz ağır hareket eder. Lehler ise anlaşma gereği Avusturya’ya yardım edecektir.

Kara Mustafa Paşa ile anlaşamayan ve gurura kapılarak Osmanlı tahtına göz diken Kırım Hanı, Lehistan ordusunun geçişini engellemez. İki ateş arasında kalan Osmanlı orduları büyük bir bozgun yaşayarak çekilmek zorunda kalır. Bu savaş ile Haçlılar birleşecek ve Osmanlı gerileme dönemine girecektir. İhanetin bedeli neticesinde Kırım, bugün Rus hâkimiyetine girmiştir.

Kaynak: Gökhan Gökçek, Altınoluk Dergisi, Sayı: 401

İslam ve İhsan

OSMANLIYI AYAKTA TUTAN ŞEY NEYDİ?

Osmanlıyı Ayakta Tutan Şey Neydi?

OSMANLI’YI 6 ASIR YAŞATAN SIR

Osmanlı’yı 6 Asır Yaşatan Sır

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.