İki Ateş Arasında Yaşıyoruz
Cenâb-ı Hak, insanın kâinatı boş ve kavrayışsız bir nazarla değil; hikmeti idrâk edecek bir dirâyet ve basîretle müşâhede etmesi lâzım geldiğini ifâde eder. Kur’ân-ı Kerîm’de ateş ile ilgili ayetler mevcuttur. Yaşadığımız hayatta ateşin tüm güzelliklerinden faydalanmamıza rağmen ne kadar tefekkür ediyoruz.
“Bir de o tutuşturduğunuz ateşi gördünüz mü? (Onu da düşünün!)
Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz?
Biz onu hem ibret (için) hem de çölden gelip geçenlerin, yolcuların ve muhtaçların istifâdesi için yarattık.” (el-Vâkıa, 71-73)
Hakîkaten düşünmek gerekir ki hayatta insanlara pek çok faydaları olan ateşi ve onun yakacağı olan ağaçları kim yaratmıştır?
Allâh’ın kudretine bakın ki yeşil ağaçtan ateş çıkarıyor!.. Bir de ateşin mâhiyetini düşünelim… Nasıl yanıyor, nasıl yakıyor?!.
Çöl yolcuları, gecenin soğuk ve karanlığında ateşe sığınırlar. Ateş, yolcular için vazgeçilmez bir ısınma, aydınlanma ve yemek pişirme vâsıtasıdır. Aslında ateşe bütün insanların ihtiyacı vardır. Ateşsiz yaşamak çok zordur.
Dolayısıyla ateş, hem ibretlik bir hâdisedir hem de toprak, su, hava gibi zarûrî bir ihtiyaçtır. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, otta ve ateşte.” (Ebû Dâvûd, Büyû, 60/3477)
Diğer taraftan, dünya ateşine bakarak cehennemi hatırlamalı… Ne kadar ibretliktir ki altımızda mağma tabakası, müthiş bir ateş deryâsı; üstümüzde ise Güneş, muazzam bir alev topu… İki ateş arasında serin ve selâmet bir hayat şartlarını lûtfeden Rabbimize ne kadar şükretsek az!..
Bütün bu nîmetler karşısında insanın Allâh’ı çokça tesbîh etmesi îcâb eder:
“O hâlde, Yüce Rabbinin ismini tesbîh et (yücelt)!” (el-Vâkıa, 74)
- Dilimiz; zikir, Kur’ân ve tebliğle meşgul olarak tesbîh etmeli,
- Kalbimiz; duygu derinliği içinde şükredip tesbîh etmeli,
- Âzâlarımız; nâfile namazları, oruçları ve hizmetleri artırmak sûretiyle tesbîhe devam etmeli...
KAYNAK: Osman Nûri TOPBAŞ, Tefekkür, Erkam Yayınları, 2013, İstanbul
YORUMLAR