İki Denizin Birbirine Karışmaması

İki denizin birbirine karışmaması ile ilgili ayet-i kerime ne diyor? Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen suları birbirine karışmayan iki deniz hangisidir? Deniz uzmanlarının iki denizin birbirine karışmaması hakkındaki bilimsel açıklamaları yazımızda okuyabilirsiniz.

Rahmân sûresinin 19 ve 20. âyetlerinde:

“İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. (Fakat) aralarında bir engel vardır; birbirine geçip karışmazlar! (Kendi yapılarını muhâfaza ederler.)buyrulmuştur.

İKİ DENİZİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI

Bu âyetlerde bildirilen hakîkat, asrımızda anlaşılan bir Kur’ân mûcizesidir. Son keşiflerde iki denizin birleştiği yerde, sanki suların birbirine karışmasına mânî olan meçhûl bir set, görünmeyen bir perde olduğu tespit edilmiştir. Böylece Akdeniz’in suyu ile Atlas Okyanusu’nun suyu birbirine karışmamakta, her iki taraf da aslî karakterlerini muhâfaza etmektedir. Sanki Cebel-i Târık Boğazı’nda ilâhî kudreti sergileyen mûcizevî bir perde vardır.

Missisipi ve Yang-Çe gibi yüksek debili nehirler de aynı özelliği gösterirler. Onların tatlı suyu ile denizin tuzlu suyunun karışması bâzen deniz kıyısından çok içeride meydana gelir. Bu bir ilâhî kudret tecellîsi olup bugün tespit edilen büyük bir mûcizedir.

Bu hususta İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki çift yönlü akıntıyı da misâl olarak verebiliriz. Akdeniz’in daha yoğun ve tuzlu (binde 36) olan suları, dip akıntısıyla Karadeniz’e doğru; Karadeniz’in daha az tuzlu (binde 18) olan suları da üst akıntıyla Akdeniz’e doğru akar.

Medeniyetten uzak, câhil bir toplumun ve o toplum içindeki ümmî bir insanın o zaman bu gerçekleri kendiliğinden bilip söylemesi mümkün müdür?

İKİ DENİZ NEDEN BİRBİRİNE NEDEN KARIŞMIYOR?

Amerikalı deniz uzmanı Prof. Dr. Heyy de, yaptığı uzun ilmî tedkikler netîcesinde şu hakîkatlere ulaşmıştır:

Engin suların arasına çekilen ilâhî bir kudret perdesi vardır. Bu perde, iki denizin birbirine karışmasını engelliyor. Bununla beraber, iki deniz suyunun birbirine geçmesine mânî olmuyor. Ancak bu akışı, her iki tarafın sularının geçtiği tarafın taşıdığı kimyevî muhtevâya göre ayarladıktan sonra gerçekleştiriyor. Yâni bu perde, geçmesi gerekeni geçiren, geçmemesi gerekeni engelleyen çift taraflı bir süzgeç gibidir. Çünkü bütün deniz ve okyanus sularının husûsiyetleri ayrıdır. Öyle ki, sıcaklık ve tuzluluk oranlarından, bünyelerinde yaşayan canlıların farklılığına kadar her biri ayrı bir âlemi ifâde eder.

Prof. Dr. Heyy’e bu husustaki Kur’ânî bilgiler gösterilince, onun da birçok insaflı ilim adamı gibi hayret ve dehşet içinde dilinden şu cümleler dökülmüştür:

“–Doğrusu ben, bu bilgileri Kur’ân’da görmekle çok şaşırdım! Bunların aslâ bir beşer sözü olamayacağı kanaatindeyim! Bu bilgiler, mutlakâ Allah tarafından bildirilmiş olmalı!..”

Bundan sonra Prof. Dr. Heyy, Kur’ân’ı ve hadîs-i şerîfleri büyük bir dikkatle inceledi. Kur’ân’ın vahiy mahsûlü olması yanında birçok mûcizelerle dolu olduğunu da görünce şu hadîs-i şerîfteki hakîkatin de bir mûcize olarak tahakkuk ettiğini ifâde etti:

Allah Resûlü buyururlar:

“Gönderilen her Peygambere, insanların hidâyetine vesîle olacak bir mûcize muhakkak verilmiştir. Bana verilen de Allâh’ın bana vahyettiği kelâm nev’inden olan Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu sebeple kıyâmet günü ümmetimin diğer ümmetlerden sayıca çok olmasını ümit ediyorum.” (Buhârî, İ’tisam, 1; Fedâilü’l-Kur’ân, 1; Müslim, Îmân, 279)

Fizik ilmiyle meşgul olan ve Kur’ân’ı da anlamaya çalışan âlimler şöyle demişlerdir:

“Fiziğin bütün can alıcı esasları, noksansız bir şekilde Kur’ân’da yer almıştır. Elbette bizden sonra da nice hikmetler kâinattan bilinip öğrenilecektir.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

COĞRAFYA NEDİR, NEYİ İNCELER?

Coğrafya Nedir, Neyi İnceler?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • mükemmeldi baya açıklayıcı oldu teşekkür ederiz

    Güzel yazı olmuş. gayet açıklayıcıydı.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.