İki Dünyada İyilik

Aşağıdaki ayet-i kerîmede ifade edildiği gibi, insanı iki cihan saadetine ulaştıracak olan yolda (kalbî ve zihnî hazırlık safhası olan) duanın ehemmiyetine işaret edilmiş olmaktadır ki, kanaatimizce bu da mühimdir.

Bakara sûresinde şöyle buyruluyor: “İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur. Onlardan bir kısmı da: ‘Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!’ derler. İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır...”1

Buradaki dua âyetinin özeti Rûhu’l-Beyân’da “Allah’ı çokça zikredin ve O’ndan iki cihan saadeti isteyin.” şeklinde verilmiştir. Âyet-i kerîmedeki “hasene” kelimesi lugatte; “iyilik ve güzellik” manalarına gelir ve elde edilince insanı sevindiren bütün nîmetleri ifade eder. Ancak yine de tefsirlerde dünya ve ahiret için istenen “hasene”ye farklı manalar verilmiştir. Buna göre dünyadaki “hasene” salih kulların Allah’tan istedikleri sıhhat, yeterli maişet ve hayırlı işlerde muvaffakiyettir. Ahiretteki “hasene” ise ahiret sevabını ve cenneti ifade eder.

Rivayet edildiğine göre Rasûlul­lah (s.a.v.), ashabından bir zatın hastalandığını işitince onun ziyaretine gitti. Hasta olan sahabî iyice zayıflamış ve adeta kuş yavrusuna dönmüştü. Rasûlullah (s.a.v.) onun yanında bir müddet kaldıktan sonra; “Herhangi bir konuda Allah’a dua ediyor muydun?” diye sordu. Hastalanan zat; “Evet, Allahım, beni ahirette ne ile cezalandıracaksan, onu şimdiden bu dünyada ver.” diye dua ediyordum dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v.) o zatı böyle dua etmemesi konusunda uyardıktan sonra “Allâhümme rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe’n-nâr.” Yani “Allahım, bize dünyada ve ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.” diyerek Allah’a yalvarmasını tavsiye etti.2 Rasûlullah (s.a.v.)’in tavsiyesine uyan bu zâtın, bir müddet sonra iyileştiği rivayet edilmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e on yıl hizmet eden Enes (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)’in en çok bu duayı okuduğunu nakletmiştir.3 Nitekim bu cümle, namazlarda okunan dualar arasında yerini almış ve ibadet hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Konumuzu teşkil eden dua cümlesini en çok okuyan Rasûlul­lah (s.a.v.)’in hayatı tek kelime ile özetlenecek olsa, herhalde bu “iyilik” kelimesi olurdu diyebiliriz. Çünkü onun hayatı herkese iyilik etmek ve hiç kimsenin kötülüğünü istememekten ibarettir. Cömertliktir, affetmektir, güler yüzdür, tatlı dildir. İyilik yapmak ve daima iyiliği tavsiye etmektir. Merhametini –kendisine düşmanlık edenleri de kuşatacak şekilde– bütün mahlukata yaymaktır. Âyet-i kerîme bize iki cihanda iyilik istemenin lüzumunu öğretirken herhalde buna işaret ediyor; Kur’ân ahlâkı budur, Rasûlullah (s.a.v.)’in öğretisi budur ve Müslümanlık her şeyden önce iyi olmaktır diyor.

Efendimiz (s.a.v.)’in ifadesiyle bu dünya hayatı, “uzun bir sefere çıkan yolcunun altında istirahat ettiği gölgelikten”4 ibarettir. Ebedî olan ahiret hayatı ise herkesin yapıp ettiklerine göre şekillenecektir. Yani ahireti, dünya hayatının iz düşümü olarak önümüzde hazır bulacağız. Bu yönüyle dünya hayatının iyiliklerle donatılması, hiç ihmale gelmeyecek kadar önemlidir. Çünkü herkes hayır ya da şer olarak ne işlerse, yarın onları –içlerinden zerre miktarı zayi olmamak üzere– karşısında bulacaktır.5

Öyleyse şimdi bize gereken; dünya ve ahiretin birbirinin tamamlayıcısı olduğu ve birlikte kazanıldığı bilinciyle hareket etmektir. Çalışıp kazanma (kisb u kâr etme) yeri olan dünya hayatını, ahiret saadetine vasıta kılmaktır.

Burada ilk önce fânî olan dünya hayatı için iyilik istemenin emredilmiş olması, kanaatimizce önemlidir. Dikkat çeken bir diğer husus da Türkçe’ye “iyilik ve güzellik” olarak tercüme edilen “hasene” kelimesinin, bütün erdemleri kuşatacak kadar kapsamlı olmasıdır. Âyet-i kerîmede bir de, insanı iki cihan saadetine ulaştıracak olan yolda (kalbî ve zihnî hazırlık safhası olan) duanın ehemmiyetine işaret edilmiş olmaktadır ki, kanaatimizce bu da mühimdir. Buna göre yapılan bütün işler, duaları ve hâlis niyeti tamamladığı ölçüde anlamlı olacaktır.

Şunu diyebiliriz; amellerimiz mutlaka “hasene” tarifine uyacak kıvamda olmalıdır. Yaptıklarımız halk nazarında “iyilik”, Hak katında “hasene” olarak nitelendirmeye lâyık olmalıdır.

İyilikler iki kanadıyla uçabilen kuşlar gibidir. Onları uçurmanın yolu ise dünyadaki her işi, “ahirette bunun hesabını vereceğim” şuuruyla yapmaktır.

Dipnotlar: 1) Bakara sûresi, 2/200-202. 2) Bkz; Müslim, Zikir, 23; Tirmizî, Deavât, 71/3487. 3) Buhârî. Tefsîr, 38, Deavât, 55. 4) Bkz; Tirmizî, Zühd, 44. (2378). 5) Bkz; Zilzâl sûresi, 99/7-8.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, 381. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.