İki Vaktin Namazı Birleştirilerek Kılınabilir mi?

Namazlar cem edilmek (birleştirilmek) suretiyle kılınabilir mi? İki vaktin namazını birleştirerek kılma (cem'u's-salâteyn).

Her namazı kendi vaktinde kılmak farzdır. Çünkü vakit, namazın şartlarındandır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Şüphesiz namaz, mü’minlere vakitli olarak farz kılındı.” [1] “Namazlara ve orta namaza devam ediniz.”[2] “Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl...” [3] Diğer yandan Cebrail (a.s) Hz. Muhammed (s.a.s)’e beş vakit namazın vakitlerini bizzat bildirerek, vakitleri içinde namaz kılmasını öğretmiştir. Bunlarda, bir vakit içinde iki namaz kılma uygulaması yoktur.[4]

İKİ VAKTİN NAMAZINI BİRLEŞTİRMEK

Her namazın kendi vakti içinde kılınması prensibinin istisnası, hac yapanların Arafat’ta öğle ile ikindi namazını, öğle vaktinde; Müzdelife’de akşamla yatsı namazını, yatsı vaktinde birleştirerek kılmalarıdır. Bunlardan birincisine “cem’-i takdîm”, Müzdelife’dekine ise, akşam namazı geciktirildiği için “cem’-i tehîr” denir. İki namazın birleştirilerek kılınmasına da “cem’u’s-salâteyn” adı verilir.

Arafat ve Müzdelife’deki birleştirme uygulaması konusunda, müctehitler arasında görüş birliği vardır. Çünkü, Veda Haccı sırasında Hz. Peygamber’in uygulaması ve sözleri, namaz vakitlerini belirleyen âyet ve hadisleri tahsis edecek kuvvettedir. Abdullah İbn Mes’ûd (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Ben, Rasûlullah (s.a.s)’ın bir namazı kendi vaktinden başka bir vakitte kıldığını görmedim. Ancak iki namaz bunun dışındadır: Arafat’ta öğle ile ikindiyi, Müzdelife’de ise akşamla yatsıyı birlikte kılmıştır.” [5] Yine Abdullah İbn Mes’ûd (r.a), Hz. Peygamber’in vefatından sonra yaptığı bir hac sırasında Müzdelife’de akşamla yatsı namazlarını birleştirerek kılmış, sabah namazını da erkence kıldırdıktan sonra, Rasûlullah (s.a.s)’ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “Akşamla yatsıdan ibaret olan şu iki namazın, şu Müzdelife mevkiinde mutad olan vakitleri değiştirilmiştir. Sakın insanlar yatsı vakti girmeden Müzdelife’ye gelip de bu iki namazı erkenden birleştirmesin.” [6]

HANGİ NAMAZLAR HANGİ DURUMLARDA CEM EDİLEBİLİR?

İmam Şâfi’ye göre ise öğle ile ikindinin, akşamla yatsının birleştirilerek kılınması; yağmur, hastalık veya yolculuk gibi özürler sebebiyle de mümkün ve caizdir.

Diğer yandan Allah Rasûlü’nün Arafat ve Müzdelife dışında iki namazı birleştirerek kıldığı da olmuştur. Sâlim İbn Abdillah babasından şöyle nakletmiştir: “Rasûlullah (s.a.s) sefere acele ettiği zaman akşam namazını geciktirerek, yatsı ile birlikte kılmıştır.” [7] Yine Muaz İbn Cebel’den rivâyete göre, o şöyle demiştir: “Hz. Peygamber ile birlikte Tebük seferine çıktık. Allah’ın Rasûlü, öğle ile ikindiyi birlikte, akşamla yatsıyı da birlikte kılardı.” [8] Bu ve benzeri hadisler, iki namazı birleştirmeyi yalnız Arafat ve Müzdelife’de mümkün gören Hanefîler’e göre, Rasûlullah (s.a.s)’ın bunlarda birinci namazı vaktinin sonunda kılmış olduğu, ikinci namazı da vaktinin öncesine aldığı; ancak her iki namazı bir vakitte kıldığı şeklinde anlaşılmıştır. Nitekim Enes İbn Mâlik’ten rivâyete göre, o şöyle demiştir: “Allah’ın Rasûlü güneş tepe noktasından batıya meyletmeden önce yolculuğa çıkacaksa, öğle namazını ikindi vaktine kadar erteler, sonra konaklayarak öğle ve ikindiyi birlikte kılardı. Yola çıkmazdan önce, güneş batıya yönelirse, öğle namazını kılar, sonra yola çıkardı.” [9] Enes (r.a)’den gelen şu rivâyet daha açıktır: O, yolculukta acele edince, öğle namazını, ikindi namazı öncesine kadar geciktirir, sonra ikisini birlikte kılardı, akşamı geciktirir, şafak kaybolacağı sırada yatsı ile birlikte kılardı.” [10] Burada, birleştirme şeklen olmakta, gerçekte her iki namaz kendi vaktinde kılınmaktadır. Buna Hanefîler’de “sûrî cem (şeklen birleştirme)” denir.

Abdullah İbn Abbas (r.a)’ın naklettiği şu hadis de bunu desteklemektedir: “Rasûlullah (s.a.s), Medine’de korku veya yağmur yokken, öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı da birlikte kıldı.”  İbn Abbas’a, Rasûlullah’ın bununla ne yapmak istediği sorulmuş o şu cevabı vermiştir: “Ümmetine zorluk vermemeyi kastetti.” [11] Hiçbir İslâm bilgini hazarda, iki namazı birleştirmenin caiz olduğunu söylememiştir. Bu yüzden, yukarıdaki İbn Abbas hadisi, birinci namazın vaktinin sonunda, ikinci namazın da ilk vaktinde kılınması olarak anlaşılmıştır. Bu konudaki hadisler, Hanefîler’ce namazın şartlarından olan vakte riâyetin gerekliliğini gösteren nassları tahsis edecek güçte kabul edilmemiştir.

Yolculukta namazın vaktinden önce cem’i takdim (öne alınarak birleştirme) şeklinde kılınacağına delâlet eden, Hz. Muaz’dan naklen Ebû’t-Tufeyl’in rivâyetinden başka açık hadis yoktur. Bu hadiste şöyle denilmektedir: “Hz. Peygamber Tebük seferinde, güneş batıya yöneldikten sonra yola çıkacaksa, ikindi namazını öğlene doğru öne alır ve öğle ile ikindiyi birlikte kılar, sonra yola çıkardı. Akşam namazından önce yola çıkacaksa, akşamı erteler ve yatsı namazı ile birlikte kılardı. Akşam namazından sonra yola çıkacaksa, yatsı namazını öne alır ve onu akşamla birlikte kılardı.” [12]

İmam Mâlik (ö.179/795) de, Arafat ve Müzdelife dışında iki namazı birleştirmeyi şekil bakımından mümkün görür. O şöyle der: “Yolculuk zorlamadıkça, kişinin seferde iki namazı birleştirerek kılması caiz olmaz. Öğle ile ikindi arasında kişiyi yolculuk zorlarsa, öğleyi vaktin sonuna kadar geciktirerek kılar, sonra ikindiyi de ilk vaktinde kılar. Akşam namazını da vaktin sonuna, kızıllığın kaybolmasından öncesine kadar geciktirerek bu vakitte kılar. Sonra yatsıyı ilk vaktinde kılar.” [13] Bu duruma göre, Hanefîlerle Mâlikîlerin görüşü cem’-i salât konusunda birleşmektedir.

Abdullah İbn Abbas şöyle demiştir: “Ben, Nebî (s.a.s) ile birlikte öğle ile ikindiyi sekiz ve akşamla yatsıyı yedi rekât olarak kıldım.” Ebû Eyyûb; “Sanırım bu, yağmurlu bir gecede olmuştur” demiş, İbn Abbas da; “Olabilir” karşılığını vermiştir. Amr da der ki: “Ben, Ebû’ş-Şa’sa’ya şöyle dedim: Sanırım Hz. Peygamber öğleyi ertelemiş, ikindiyi öne almış, akşamı ertelemiş yatsıyı öne almıştır.” O, “ben de öyle sanıyorum,” dedi.” İbn Abbas şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.s), korku ve yolculuk olmaksızın öğle ile ikindiyi, akşamla yatsıyı bir arada kıldı.” Müslim’in bir başka rivâyetinde; “Korku ve yağmur olmaksızın...” denilmiştir.[14]

Sonuç olarak, Hz. Peygamber döneminde Veda haccı dışında yolculuk, hastalık, şiddetli yağmur ve benzeri darlık zamanlarında da öğle ile ikindi ve akşamla yatsı namazlarının birleştirerek kılındığı dikkate alınarak, alışkanlık haline getirmemek kaydıyla, dinen geçerli bir özrü olanın bu kolaylıktan yararlanması mümkün ve caiz olur.

Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nca Mayıs 2002’de düzenlenen, bizim de katıldığımız “Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı-I” konulu toplantıda alınan bir kararı vermek istiyorum: “Namazın günde 5 vakit oluşu Kur’an, Sünnet ve icma ile sabittir. Bununla birlikte Hz. Peygamber’in bazı uygulamaları sefer halinde öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının hem takdim ve hem de tehir biçiminde (birini diğerinin vaktinde) cem edilerek bir arada kılınabileceğini göstermektedir. Hz. Peygamber’in mukim iken de bazen cem yaptığına dair rivâyetler ve sahabe yorumları bir bütün halinde değerlendirildiğinde bunun sebepsiz olmadığı, alışkanlık haline getirilmemek kaydıyla dinen geçerli bir mazerete dayandığı anlaşılmaktadır.” [15]

Dipnotlar:

[1] Nisâ, 4/103 [2] Bakara, 2/238. [3] Hûd, 11/114 [4] İbn Hanbel, I, 382, III, 330., 331, 352; Şevkânî, Neyl, I, 300. [5] Buhârî, Hac, 99; Müslim, Hac, 288; Tecrid-i Sarih Tercemesi, II, 487, 488, VIII, 374; A. Dâvudoğlu, Sahih-i Müslim Tercemesi, İstanbul, 1977, IV, 136 [6] Buhârî, Hac, 97; İbn Hanbel V, 202; Âsım Köksal, İslâm Tarihi, İstanbul (t.y.) XVII, 273, 274 [7] Müslim, Müsâfirîn, 45. [8] Müslim, Müsâfirîn, 52, 53; Ebû Dâvud, I, 285; İbn Mâce, I, 340. [9] Müslim, Müsâfirîn, 56; Ebû Dâvud, Sefer, 5, H. No: 1218. [10] Müslim, Müsâfirîn, 57,58. [11] Sahih-i Müslim, Terc., IV, 136, 137. [12] Ebû Dâvud, Sefer, 5, H. No: 1220; Tirmizî, Cum’a, 42, H. No: 553, Tirmizî bu hadis için, Kuteybe’nin Leys’ten tek başına rivâyeti sebebiyle “hasen- garîb”, Hâkim ise “bu hadis uydurmadır” demiştir. bk. Şevkânî, age, III, 262; Sahih-i Müslim, Terc., IV, 136 vd; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtar, (ter A. Davudoğlu), İstanbul 1982, II, 62, 63. [13] Mâlik, Müdevvene, I, 116, 117. [14] Buhârî, Mevâkît, 12; Müslim, Misafirîn, 49, 50, 54; Ebû Dâvud, Sefer, 5; Nesâî, Mevâkît, 47; Mâlik, Muvatta’, Sefer, 5 [15] Bu toplantı, 15-18. Mayıs 2002’de, İstanbul Tarabya Oteli’nde tefsir, hadis ve fıkıh dalından 80’in üstünde akademisyen ve 30 kadar da, diyanet mensubu bilim adamının katılımıyla yapılmış ve dört gün sürmüştür. Dört komisyon halinde çalışan şûrâ, son günde çalışmalarını birleştirmiş ve genel kurulca 39 maddelik bir bildirge yayımlanmıştır. Dört komisyonun ele aldığı konular şunlardır: a) Dini metinlerin doğru anlaşılıp yorumlanmasında gelenekçi ve modernist yaklaşımlar ve toplumsal yansımaları, b) Çağdaş dünyada kadın problemleri ile ilgili dini tartışmalar, c) Hac ibdadeti ile ilgili tartışmalar, d) İbadetlerle ilgili güncel tartışmalar.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CEM NEDİR? NAMAZ NASIL CEM EDİLİR?

Cem Nedir? Namaz Nasıl Cem Edilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.