İlahi Affın Dışında Kalan Günah
Kul hakkı, ilâhî affın dışında kalan bir husustur. Bu yüzden kul hakkına girmekten titizlikle sakınmak gerekir. Kul hakkı hususunda, Âhiret'te peygamberlerden sonra en yüksek mertebelerde olan şehitlerin durumu bile kul hakkını ödemeden geçemezken, diğer insanların hâlinin nice olacağını düşünmek gerekir!..
Cenâb-ı Hak, insanları mükerrem olarak ve en güzel şekilde yarattığını ifâde buyurmuştur. Onlara sayıya gelmeyecek derecede bol nîmetler ve bir kısım haklar lutfetmiştir. Bu hakların muhâfazası için de hayâtın akışını tanzîm eden bâzı kânun ve kâideler koymuştur.
Cenâb-ı Hakk’ın kullarına bahşettiği bir hakkı çiğnemek, büyük günahlardandır. Yüce Rabbimiz kendisine karşı işlenen hatâ ve günahları affettiği hâlde kul hakkını bunun dışında tutmuştur. Kul hakkını affetmeyi, zulme uğrayan
kulunun irâdesine bırakmıştır. Dolayısıyla, herhangi bir kul hakkı sebebiyle tevbe edecek olan kişinin, evvelâ hakkını yediği kimseden helâllik alması şart koşulmuştur.
ŞEHİTLERDEN SORULAN GÜNAH
Resûlullah bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Şehîdin, kul hakkı dışındaki bütün günahlarını Allah Teâlâ mağfiret eder.” (Müslim, İmâre, 119)
Canını Allah yolunda kurbân eden şehîd için durum böyle olursa diğer insanların çiğnedikleri kul haklarını helâlleşmeden affettirmelerinin mümkün olmadığı açıkça anlaşılır. Cenâb-ı Hak, kul hakkından nehyederek şöyle buyurur:
“Aranızda mallarınızı bâtıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, mallarınızı hâkimlere rüşvet olarak vermeyin.” (el-Bakara, 188)
“Ey îmân edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticâret hâli müstesnâ, mallarınızı bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda yemeyin…” (en-Nisâ, 29)
KULUN HAKKI KULDA KALSIN
Kul hakkı yemenin daha tehlikeli bir çeşidi de, toplumun ortak hakkı olan devlet ve vakıf mallarını haksız yere gaspetmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmaktır. Bu haksızlık daha tehlikelidir. Çünkü sonunda pişman olunsa bile helâlleşecek bir muhâtap bulmak mümkün değildir. Zîrâ o malda herkesin hakkı vardır.
Bilhassa, insanlar arasında hüküm vermek ve onları idâre etmek mevkiinde olanların, kul hakkı mevzuunda son derece hassas davranmaları gerekmektedir. Aynı şekilde, hâkimin huzûrunda başka birinden hak talep eden kişinin, gerçekten haklı olup olmadığını iyice düşünmesi îcâb eder. Zîrâ Efendimiz şöyle buyurur:
“Ben sâdece bir beşerim. Sizler bana muhâkeme olmak üzere geliyorsunuz. Belki biriniz, delilini getirmekte diğerinden daha becerikli olabilir ve merâmını daha iyi anlatabilir. Ben de dinlediklerime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir pay ayırmış olurum.” (Buhârî, Şehâdât, 27; Müslim, Akdiye, 4)
Bunlara ilâveten, birinin malını çalmak veya izinsiz olarak almak, şeref ve haysiyetini lekelemek, insanları şakayla da olsa üzmek veya korkutmak, aldatmak, rüşvet verip almak, borcunu geciktirmek veya ödememek gibi hususlar hep kul hakkını ihlâl etmektir.
Kul hakkı yemek haram olduğu için, insanın mâneviyâtı üzerinde menfî bir tesir icrâ eder. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının başlıca sebebi; harama, şüpheli şeylere ve kul hakkına yeterince dikkat etmemeleridir. İbâdetlerde huzur ve huşû hâlinde bulunabilmek, zevkle ve gözyaşı dökerek Allâh’ın emirlerini îfâ edebilmek; ancak kul hakkından sakınarak titiz bir takvâ hayâtı yaşamaya bağlıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları
YORUMLAR