İlahi Aşk Nasıl Başlar?
“Cesedi yakmadan, ilâhî aşk ve muhabbet lezzetlerine vâsıl olmak mümkün değildir.” (c.1, 22) Mesnevî'de geçen bu sözle Hazreti Mevlânâ bize neyi anlatıyor?
Yukarıdaki beyit dolayısıyla ifade ettiğimiz gibi kul, yaratıcısına muhabbetle yöneldiği ve bu muhabbet aşk derecesine yükseltilebildiği takdirde, fânî varlık ve ona bağlı bütün imkânlar gözden düşer, ehemmiyetini kaybeder. Ortada “ben” ve “sen” kalmaz. Benlik gider, fânî varlık Allâh’a ait senlikle ihyâ olur.
Bu gerçeği tersinden ifade etmek istersek, kalbi, dünya ve onun nimetlerinden ve bunlara ait muhabbetten kurtarmadıkça, dünyamızda ilâhî aşkın şimşeği asla çakmaz; ilâhî lütuflar perdelenir. Muhabbetullâh, kalbi dünya muhabbetinden temizlemedikçe tam olarak gerçekleşmez.
PİŞMAN OLMADAN GERÇEK SAADETE NAİL OL
Mevlânâ Hazretleri buyurmuşlardır ki:
“Rüzgar ve topraktan korkan damla gibi olma! Zîrâ bu ikisi, damlacığı helâk eder: Rüzgar onu kurutur, toprak da emer! Fakat o damla denize sıçrayabilse, güneşin hararetinden de kurtulur, rüzgârdan ve topraktan da... O damlanın görünen varlığı denizde yok olur, ama zâtı ve hakîkati, daimî bir şekilde o denizin bir cüz’ü olarak kalır!
Fânî bir varlık, kendisini bakî bir varlığa teslim edince, o da bakî ve ölümsüz olur! Ey varlık âlemine nisbetle bir damla mesabesinde olan kişi!... Kendine gel de, pişman olmadan gerçek saadete nâil olabilmek için varlığını Hakk’a ver! Ver de; bir damlacık canına karşılık denize kavuş, o uçsuz bucaksız deniz ol! Kendine gel; varlığını bu yüceliğe fedâ et, denizin avucuna gir de nefsin dehlizlerinde telef olmaktan kurtul!”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları