İlahi Aşkla Göklere Yükseldi

Hazreti Mevlânâ, ilahi aşk sayesinde nasıl göklere yolculuk yapıldığını anlatıyor.

Mesnevî: “İlâhî aşk sayesinde nefsâniyetten kurtulan, benlik elbisesinden sıyrılan kimse; hırstan, her türlü ayıp ve çirkinlikten tamamıyla temizlenir.” (c.1, 22)

Rûhunu besleyip îmânın lezzetine ulaşanlar, can ve mal endişesinden kurtulduğu gibi bunları Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetine vâsıl olmak için bir vesile ve vâsıta hâline getirirler. Ancak bu, öyle kolay kolay gerçekleşebilen bir olgunluk değildir. Bunun için sabır, sebat, ibâdet, duâ ve mücâhede-i nefsiyye ile daimî bir sûrette gayret gereklidir. Toprak bile kışın meşakkatine tahammül ettiği için baharın nimetleriyle zînetlenir. Sadef de bu sûretle bağrında bir incinin vücûd bulması saadetine erer.

Mesnevî: “Topraktan yaratılmış olan bedenimiz, aşk sâyesinde göklere yükseldi, ulvîlik kazandı.” (c.1, 25)

İnsanın bedeni turâbîdir, yani toprağa mensuptur. Bu vasfı itibariyle diğer mahlûkâttan farkı yoktur. Bütün canlılar gibi o da topraktan yaratılmıştır, toprağın tahavvülü ile vücûda gelen gıdalarla beslenir ve âkıbet yine toprağa dönüp orada fânîleşir. Rûhânî vasfımızsa Allâh’a mensuptur. Gerçekten âyet-i kerîmede, “Ona ruhumdan (kudretimden) üflediğim zaman...” (Hicr, 29; Sâd, 72) buyurulmaktadır. Zîrâ Cenâb-ı Hak, kendisine doğru yücelebilmesi için kuluna birtakım istidâd ve temâyüller lutfetmiştir. Menfî, beşerî temâyülleri bertaraf ederek kemâl yoluna girenler, ilâhî vuslata doğru mesafeler kat etmeye başlarlar.

Hazret-i Mevlânâ:

“Te­ni aşı­rı bes­le­yip ge­liş­tir­me­ye bak­ma! Çün­kü o, so­nun­da top­ra­ğa ve­ri­le­cek bir kur­ban­dır. Sen, asıl gön­lü­nü bes­le­me­ye bak! Yü­ce­le­re gi­de­cek ve şe­ref­le­ne­cek olan odur.”

“Be­de­ni­ne yağ­lı bal­lı şey­le­ri az ver. Çün­kü onu ge­re­ğin­den faz­la bes­le­yen, nef­sâ­nî ar­zu­la­ra dü­şü­yor ve so­nun­da re­zîl olup gi­di­yor.”

“Rû­ha mâ­ne­vî gı­dâ­lar ver. Ol­gun dü­şü­nüş, in­ce an­la­yış ve rû­hî gı­dâ­lar sun da, gi­de­ce­ği ye­re sonsuzluk seyyahı olarak güç­lü, kuv­vet­li git­sin.” buyuruyor.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.