İlahi Bağış ve Lütuflar

Tasavvuf

Mevhibe-i ilahiye ne demektir? Cenab-ı Hakk’ın kullarına bağış ve lütufları.

Allah’tan gayrı bütün varlıklar, yüce Rabbimizin “Latîf” sıfatının tecellîsiyle, yâni O’nun lutfetmesiyle yaratılmıştır. Mahlûkâtın hiçbiri, hak ederek ve bedel ödeyerek var olmuş değildir. Varlıkların fânî ve izâfî vücutları ile onların yaratılış hikmetlerine bağlı olan bütün vasıf ve imkânları, tamamen birer ilâhî mevhibedir.[1] Bu demektir ki bütün mevcudâtın var olması, Cenâb-ı Hakk’ın lutuf, kerem ve ihsânından ibârettir.

MEVHİBE-İ İLAHİYE NE DEMEK?

Yaratılmış her şeyin var oluşu ve onların sâhip kılındıkları vasıflar, aslında birer “mevhibe-i ilâhiye” olmakla berâber, biz bu tâbiri, tasavvuf yoluna girmiş bulunanların kat ettikleri merhaleler nisbetinde, vehbî olan nâiliyyetleri için kullanırız. Halk içinde istîdatlı olanlar, bu yolda ilerledikçe müstesnâ birtakım lutuf ve meziyetlere, daha âhirete intikâl etmeden nâil olmaya başlarlar. Bu nâiliyyetlerin başlangıcında irâde-i cüz’iyyeyi kullanmakla bir istihkak (hak etme) mevzubahis olsa bile, netîcede lutuf, istihkâka gâlip olduğundan, bunları sırf bir ilâhî mevhibe olarak telâkkî etmek ve “mevhibe” kelimesini bunlara hasretmek âdet olmuştur. Zîrâ, burada hak edişle nâiliyyet arasındaki büyük fark, istihkâkı “yok” farzetme temâyülünü doğurmuştur. Bu görüş, istihkâka medâr olan şahsî imkânın da esâsen bir ilâhî mevhibe olması sebebiyle pek de yanlış sayılmaz.

Tasavvufî eğitimle rûhen seviye bulan bazı istîdatlı şahıslar, bu mânevî yolculukta pek çok kemâlât tecellîlerine nâil olurlar. Öyle ki; kimi Hak dostlarına hikmetler ayân olur ve birçok sırlı düğümler birer birer çözülür. Meçhuller keşfolmaya, muammâlar fetholmaya başlar. Selîm bir kalbdeki sünûhât ve ilhamlar, kulu Hak ve hakîkatin özüne yöneltir. Levh-i mahfûzun istikbâle âit pek çok gerçeğinin kalbe aksedişiyle vücut bulan sâdık rüyâlar görülür. Kul, her şeyde ilâhî murâdı sezen firâsetli bir nazar ve olgun bir tefekküre ulaşır.

Samîmî gayretlere ilâveten ancak ilâhî lutuf ve ihsanların netîcesinde kavuşulan bu hâllerin, daha pek çok değişik tezâhür şekilleri vardır. Bu nâiliyyetlerin bir ilim olarak ifâdesine “ledünniyât” denildiği bir vâkıadır. Ledünnî bilgiler, insan idrâk ve ihâtasını aşan bir muhtevâda ise de bundan, Cenâb-ı Hakk’ın lutuf ve keremiyle hissedâr olanlar, kaydettikleri terakkî nisbetinde şümûllü bir idrâk ve iz’âna ulaşırlar. Şimdi, bu ledünnî ilmin muhtevâsını -beşerî tâkat ve dînî cevaz nisbetinde- açıklamaya çalışalım.

Dipnot:

[1] İlâhî mevhibe: İlâhî bağış ve lutuflar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları