İlahi Hikmete Aşina Olmak Hakk'a Teslimiyet Doğurur

İLİM

Dinin özü, Hakk’a teslimiyetten ibarettir. Her şeyde O’nun irâdesini ve hikmetini görerek, hissederek, büyük bir hayranlık içinde bediî güzellikleri seyretmek ve ilâhî kudret akışları karşısında yürek ürpertisiyle: “Seni tesbih ederiz Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın” diyebilmektir.

“Sünbül Sinan hazretleri bir gün mürîdlerine sordu:

“Evlâdlarım! Faraza Cenâb-ı Hak şu kâinâtın sevk u idâresini size verse neylersiniz?”

Her mürîd bir şey söyledi. Kimi:

“Bütün kâfirleri yok ederim!” Kimi:

“Bütün içki içenleri ortadan kaldırırım!” Kimi de:

“Bir tane sigara içen bırakmam!” şeklinde uzayıp giden cevaplar verdiler.

Mürîdlerin arasında bulunan ulemâdan Muslihiddin Efendi ise hiçbir cevap vermeden susmaktaydı. Şeyh hazretleri, bu defa ona dönerek:

“Evlâdım! Ya siz ne yapardınız?” diye sordu.

Muslihiddin Efendi pür-edeb şöyle cevap verdi:

“Efendim! Hâşâ Cenâb-ı Hakk’ın irâde ve idaresinde bir noksanlık mı var ki başka bir şey düşünüp deneyelim? Cevabım, sadece her şeyi aynen devam ettirirdim, demekten ibarettir.”

Bu cevaba pek memnun olan Sünbül Sinan hazretleri:

“İşte şimdi iş merkezini buldu!” buyurdular.

O günden sonra Muslihiddin Efendi, “Merkez Efendi” olarak anıldı ve üstadı Sünbül Sinan hazretlerinden sonra mânevî emanet ona verildi.”[1]

HAKK'A TESLİM OLMAK

Şu âlemde hiçbir şey Allah’ın izni olmadan gerçekleşmez. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

Bilinmeyen nice hazineler ve görünmeyen gayb âleminin anahtarları O’nun yanındadır. Onları Kendisinden başkası bilemez. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O’nun haberi olmadan bir tek yaprak bile düşmez. Yer altı tabakalarının karanlıkları içindeki tek bir tane, hâsılı yaş ve kuru hiç bir şey yoktur ki açık, net bir kitapta bulunmasın.” (En’âm 6/59)

Bütün varlığın hikmet dairesinde akıp gitmesi, mü’minin sadece seyretmesini ve hiçbir şeye karışmamasını gerektirmez. O, kulluğunun bir gereği olarak, şu âlemde Rabbin kendisinden istediği; yeryüzünün imarını ve salahını sağlama vazifesini de en güzel şekilde yerine getirmeye gayret edecektir. Fitne ve fesadı kaldırma sorumluluğu Rabbi tarafından kendisine yüklenmiştir. Mü’min bu anlamda, Rabbin emrine de tam teslimiyet göstermek durumundadır. O, üzerine düşen vazifeyi var gücüyle îfa ettikten sonra da, tecelli eden sonuca tam bir rıza ile yine teslimiyet gösterecektir. Hulâsa Müslüman Hakk’a teslim olandır.

[1] Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti, I, 358-359.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları