İlla Edep

Kıssâlar

Edep olmadan manevi olarak mertebe kazanabilmek mümkün müdür? Tasavvufta edep ve önemi.

İbn-i Atâ -kuddise sirruh- şöyle der:

“Bu mânevî yolda terakkî edenler, sırf namaz ve oruç gibi farz ibâdetlerle bu yüceliğe ulaşmış değillerdir. Aksine bunları eksiksiz ve kusursuz bir şekilde îfâ etmeye ilâveten, fazîletli ameller ve davranışlarla yükselmişlerdir. Nitekim Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

«Kıyâmet günü bana en yakın olanınız, huy ve ahlâk olarak en güzel olanınızdır.» buyurmuşlardır.” (Tirmizî, Birr, 71)

SÖZÜN ÖZÜ:

Şâir ne güzel söyler:

Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâdan

Giy ol tâcı emîn ol her belâdan

Bir ârif şâir de şöyle der:

Ehl-i diller arasında aradım kıldım taleb

Her hüner makbûl imiş, illâ edeb illâ edeb

Hakîkî edep ve ahlâk kahramanı olanlar, peygamberler ve velîlerdir. Bir de, bu zevâtı tâkip etmesini bilenlerdir ki, onlar, yüce bir ahlâka sahip olma irâdesini gösterirler. Ahlâkın esası, dînin olgunluğundan ayrı bir şey değildir. Ahlâk, hayvânî vasıflardan kurtulup insânî meziyetlerle ziynetlenmektir. Gerçekte müslüman olmak da, İslâm ahlâkına sahip olmaktır. Ulvî güzellikleri, hâl ve davranışlara taşıyabilmektir.

Hâsılı akıl ve hikmet nazarı ile bakıldığında Kur’ân-ı Kerîm’de en büyük ve esaslı yer tutan mevzuun edep ve ahlâk olduğu görülür. Ondaki târihî kıssalar dahî ahlâkı, yâni davranış mükemmelliğini telkin maksadıyladır.

Hazret-i Mevlânâ buyurur:

“Kalbim: «Îman nedir?» diye aklıma sordu. Aklım da kalbimin kulağına eğilerek: «Îman edepten ibârettir.» diye fısıldadı.”

“Onun için edepsiz kimseler, yalnız kendisine kötülük etmiş olmaz. O, belki edebsizliği yüzünden bütün dünyâyı ateşe vermiş olur.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları