İmam Birgivi Kimdir?
Hakkı söylemekten çekinmeyen, dürüst ve tavizsiz bir ilim adamı; İmam Birgivi Hazretlerinin hayatı...
İmam Birgivî, 16.asırda, Osmanlı Devleti’nin sınırlarını en geniş hale getirdiği ilim, kültür ve sanatta zirveye ulaştığı bir dönemde yaşamış âlimlerimizdendir.
İmam Birgivî’nin asıl adı Mehmet olup 27 Mart 1523’te Balıkesir’de doğdu. Babası Ali Efendi, âlim ve Fâzıl bir müderris, sahib-i irşâd bir şeyh idi. Balıkesir’in Çay mahallesinde olan kabri, “Zihin Dede” adıyla bugün bile büyük bir hürmetle ziyaret edilir. Kabrinin başucundaki taş çanakta biriken yağmur suları, Kur’an okumaya başlayacak çocuklara zihinleri açılsın diye içirilir.
İSTANBUL’DA EĞİTİM ALDI
İmam Birgivî, ilk öğrenimini babasının yanında yaptı. Ondan Arapça, mantık ve diğer bazı ilimleri okudu, bu arada Kur’an’ı ezberledi. Daha sonra İstanbul’a giderek Haseki medresesine devam etti. Dönemin tanınmış âlimlerinden “Kızıl Molla” diye bilinen Abdurrahman Efendi’den ders alarak icâzet (diploma) aldı ve medreselerde müderrisliğe başladı.
Kanunî döneminde, hocası Abdurrahman Efendi’nin aracılığıyla Edirne Kassâm-ı askerîsi(Kassâm-ı askerî: Yeniçeri Ocağı efradı ve subaylarından olup ölenlerin mirasına dair işlemlerle ilgilenen komisyondaki, devletin tayin ettiği “şer’i memur” demektir.) olan İmam Birgivî, görevi sırasında medresede ders okutmayı da sürdürdü. Ayrıca camilerde vaaz ediyor, halkı Kur’an ve sünnete uymaya dâvet ediyordu.
ŞEYH ABDULLAH KARAMANİ’YE İNTİSAP ETTİ
Daha sonra Kassâm-ı askerîlik görevinden ayrılarak İstanbul’a geldi. Ve Bayramiye tarikatı şeyhlerinden Abdullah Karamanî’ye intisap etti. Şeyhinin tavsiyesine uyan İmam Birgivî, kassâm-ı askerî iken kazandığı 4 bin dirhemi sahiplerine geri vermek için, Edirne’ye gitti. Oradaki Eski Camiî’de bekleyerek, kendilerinden kassamlık ücreti almış olduğu kimselerin gelmesi için dellâl bağırttı. Gelenlere, kassam defterindeki kayıtlara göre, paralarını geri ödedi. Bulamadığı kimselerin paralarını ise şehrin fakirlerine dağıttı. Böylece onlarla helallaştı.
İstanbul’da bir süre daha müderrislik yapan İmam Birgivî’yle Sultan II. Selim’in hocası Ataullah Efendi arasında kuvvetli bir dostluk kurulmuştu. Ataullah Efendi de Birgili idi ve kasabasına büyük bir medrese inşa etmişti. Mehmet Efendi’den Birgi’ye yerleşerek hizmetine orada devam etmesini istedi. Bu düşünceyi, şeyhi Karamanî de uygun gördü ve müridinin irşad faaliyetlerine Birgi’de devam edebilmesi için ona izin verdi.
BİRGİVİ ADI NEREDEN GELİYOR?
İlmî ehliyetiyle kısa zamanda meşhur olan İmam Birgivî’den ders almak isteyen pek çok talebe, ülkenin her tarafından buraya akın etmeye başladı.
Ömrünün geri kalan kısmını Birgî’de talebe yetiştirme, halkı irşad ve eser yazmakla geçirmesi sebebiyle “Birgivî“ lakabıyla tanındı.
60’dan fazla eserin sahibi olan İmam Birgivî’nin, Osmanlı müellifleri içinde en dikkat çekici özelliği, yaşadığı devrin güncel meseleleri hakkında kalem oynatmış olmasıdır. Bu sebeple onun eserleri, çağının sosyal hayatını yansıtması bakımından da büyük önem taşır. Eserlerinde insanların ihtiyaç duyduğu konuları işlemeye özen göstermiştir.
İMAM BİRGİVİ’NİN SORDUĞU FETVA
Ayrıca şiirin câiz olduğunu kabul etmesine rağmen onunla ilgilenmedi. Ona göre şiir yazmak, belâgat ve fesahat göstermek gibi şeyler, dünya ehlinin riyasıydı. Bununla beraber İmam Birgivî’ye ait olduğu söylenen aşağıdaki manzumede, Ebussuud Efendi’ye sorduğu bir fetva yer almaktadır:
“Var mı desturun ey müfti-i enâm!
Müşkilim var disem hata ola mı?
Ücreti bir imamın olsa ribâ,
Ana hiç iktidâ revâ ola mı?
Akça assını halal deyu yise,
Beş vakte ol muktedâ ola mı?
Minbere çıksa halka va’z itse,
Halkı hak yola pîşvâ ola mı?
Va’zı tesir ider mi, yise haram?
Yoldan azmışa rehnüma ola mı?
Acaba çalgû-yı düğün mü haram?
Yohsa dahî eşeddür ribâ ola mı?”
Yerimizin sınırlı oluşu sebebiyle, bu suallere Ebussuud Efendi tarafından verilen cevabın sadece bir beytini alıyorum:
“Her kime rehber olur ise ol dahi bulur azâb,
Yoldan azmışa uralar köteği bi gayri hisab.”
İMAM BİRGİVİ’NİN KARŞI ÇIKTIĞI HUSUSLAR
İmam Birgivî, son derece dürüst ve tavizsiz bir ilim adamıydı. Döneminde çok yaygın olan, eserini bir devlet büyüğüne ithaf etme anlayışına rağmen, o hiçbir eserini bir devlet büyüğüne ithaf etmedi.
Özellikle, memuriyetlerin rüşvetle satılması, kadılar, muhtesipler ve diğer görevlilerin rüşvet alması, ehil olmayanlara ilmî ve idarî rütbeler verilmesi, bu yüzden bilgisizliğin yaygınlaşması ile ortaya çıkan her türlü bid’at ve hurafe İmam Birgivî’nin şiddetle karşı çıktığı hususlardı. Devlet adamlarından cami görevlilerine varıncaya kadar, cemiyetteki her zümrenin davranışlarında gördüğü aksaklıklara karşı çıkıyor, va’z ve kitaplarında onları eleştiriyordu. Bu tenkitleri yaparken, hatır gönül dinlemiyor, kimseden çekinmiyordu. Tanınmış âlim, Sultan’ın hocası ve kendisinden Birgi’ye gitmesini rica eden hemşehrisi Ataullah Efendi’yi bile, yetkililer üzerinde nüfuz sağlayarak devlet işlerine karıştığı gerekçesiyle ikaz etmesi, onun dürüstlük ve cesaretinin dikkat çekici bir örneğidir.
ÖYLE ZAMANDA BULUNUYORUZ Kİ!
Onun düşüncelerini daha yakından anlayabilmek için, kendisinin 1560’dan önce telif ettiği, “Şerhu’l ehadisi’l erbein” in önsözüne bakalım:
“...Öyle bir zamanda bulunuyoruz ki; cehalet meşhur, ilim ise sözü edilmeye değmez olmuştur. Bazı kimseler, hurafeleri ve dinin yasakladığı şeyleri, Allah’a yaklaşmanın en yüce yollarından sayıyorlar. İlmi zayıf bazı kimseler, insanları ibadet kılığına büründürülmüş yaygın bid’atlere teşvik ediyorlar. Hatta bunların bir kısmı iyiyi kötüden ayırmadan, zayıf ve uydurulmuş sözlerden meydana gelen kitaplar bile yazmaktadır. İşin aslını bilme imkanı olmayan halk ise ya menfaati, ya da işlerine öyle geldiği için bu eserlere iltifat etmektedir. Bu durum, insanların kendisinden gafil bulunduğu büyük bir musibettir!”
İMAM BİRGİVİ HAZRETLERİNİN 24 SAATİ
“Önce Yâsin-i Şerif ve iki hizb Kur’an okuyup, iki rek’at kuşluk namazı kılar, sonra da eğer ders günü ise, altı kitaptan nakil ve tedris ettikten (anlatıp okuttuktan) sonra yine dört rek’at namaz kılıp kuşluk namazını altıya çıkarırlardı. Bilahare evinin yolunu tutardı.
Fakat ders günü değilse, bu defa da ders yerine altı kitabı ayrı ayrı mütalaa eder, ayrıca, İmam Gazalî’nin İhya-i Ulum’undan okurdu. Sonra da kayluleye yatardı. Öğle namazı sonrasından ta ikindiye kadar kitap ve risale telif ve tasnifiyle meşgul olur, eğer oruçlu değilse ikindiden önce yemeğini yiyip, ta akşama kadar yine dersine devam ederlerdi.”
Talebesi Hocazâde Abdünnâsır Efendi, İmam Birgivî’nin bir seher vaktinden diğerine, 24 saat içinde devam ettiği ibadetleri ve okuduğu evrâd ve ezkârı böyle özetliyor.
MEZARINA TÜRBE İSTEMEDİ
Son zamanlarında bir aydın olarak İstanbul’a geldi. Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın huzuruna çıkarak ülkede gördüğü bid’atlar ve şer’i yasakları çiğneme konusundaki endişelerini dile getirdi, tedbir alınmasını istedi ve devleti uyarmayı ihmal etmedi. Birgivî, yine bir İstanbul seyahati sırasında yolda veba hastalığına yakalandı ve 52 yaşında olduğu halde 1573 Ağustos’unda vefat etti. Cenazesi İzmir’e bağlı Birgi’de defnedildi.
Üzerine kesinlikle türbe yapılmamasını vasiyet eden İmam Birgivî’nin kabri, üstü açık, çevresi kısa demir parmaklıklarla çevrilidir; dikili bir sac levhada doğum ve vefat tarihleri yazılıdır. Cenazesi, kabrin baş tarafında bulunan ve bizzat imam tarafından dikildiği söylenen servi ağacının dibine gömülüdür.
İKİNCİ GAZALİ
Birgivî’nin, et-Tarikatü’l Muhammediye adlı eserinin, tamamen yırtılıp baştan sadece bir forması kalmış olan bir nüshasında, ( ki bu forma da hem yırtık, hem de ıslanarak birbirlerine yapışmıştır) Mısır, Mekke ve Medine gibi İslam âleminin en büyük dini ve ilmi merkezlerinde yetişen âlimlerin onun hakkındaki takrizleri görülmekteydi.
İşte onların ifadelerinden birkaçı:
1614’te vefat eden, Mısırlı âlimlerden Şeyh el-Meymunî; “ O gerçek bir dolunay, insanlar ise yıldızlardır. Onun nuru doğduğunda kâinatı aydınlatan güneş gibi insanları aydınlatır. “
Şafiî fıkıhçılarından, Şeyh Alî el Kudsî: “ Ey günümüzün Gazalî’si! Birgi’nin şerefi sendedir, sana sahip olduğu için orası ne şanslı bir yerdir.“
Kahire âlimlerinden Abdurrauf el-Minavî: “O, asrın ve bütün şehirlerin tek âlimidir. Acem ve Araplar içinde Şeyhu’l İslâm odur.“
1606’da vefat eden, Mekke âlimlerinden Muhammed el Karî: “Birgivî bizim önderimizdir, imamımızdır. O, diyanet ve takva şeyhidir. Onun sözünü, ahmak ve cahilden başka kimse inkâr edemez. “ demektedirler.
Birgivî, Arap dili grameri, ahlak-tasavvuf, fıkıh, akaid, tefsir-kıraat, hadis gibi alanlarda çoğu Arapça, birkaçı da Türkçe olmak üzere tesbit edilebilen 60 civarında eserin sahibidir. Allah rahmet eyleye...
Kaynak: Can Alpgüvenç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 222