İmam Cafer-i Sadık’ın Güzel Ahlakı
Cafer-i Sadık Hazretlerinin ahlakı nasıldı?
Câfer-i Sâdık -rahmetullâhi aleyh-; şefkat, merhamet, hilim, sabır, affedicilik, cömertlik gibi ahlâkî hasletlerin zirvesindeydi. Cenâb-ı Hak’tan başka kimseden korkmazdı. Allah yolunda, kınayanın kınamasına zerre kadar değer vermezdi. Makâmından dolayı idâreciden, kalabalığından dolayı halktan çekinmezdi. Medhedenin övgüsü onu aldatmaz, düşmanın yermesiyle de yolundan dönmezdi.
“BİZ VERDİĞİMİZİ GERİ ALMAYIZ”
Bir gün para kesesini kaybeden bir adam, kim olduğunu bilmeden gelip Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin yakasına yapışmış ve:
“–Paralarımı sen çaldın!” demişti. Hazret:
“–Kesende ne kadar para vardı?” diye sordu. O da:
“–Bin dinar.” dedi.
Câfer-i Sâdık -rahmetullâhi aleyh-, hiçbir şey söylemeden o adamı evine götürüp bin dinar verdi. Bu şahıs daha sonra kendi para kesesini bulunca, aldığı paraları geri getirerek özür diledi.
Câfer-i Sâdık Hazretleri ise:
“–Biz verdiğimizi geri almayız!” dedi. Bu duruma hayret eden adam:
“–Bu zât kimdir?” diye sordu. Câfer-i Sâdık Hazretleri olduğunu öğrenince de mahcûbiyeti bir kat daha arttı.[1]
İMAM CAFER-İ SADIK’IN EVLAT İMTİHANI
Câfer-i Sâdık Hazretleri, başına gelen musîbetler karşısında da Hakk’ın takdîrine büyük bir rızâ ve teslîmiyet gösterirdi. Öyle ki küçük çocuğu kucağında vefât ettiğinde, rızâ hâlinden başka bir tavır sergilemedi. Babalık şefkatiyle gözlerinden yaşlar süzüldü. Fakat Cenâb-ı Hakk’ın diğer nîmetlerini düşündü ve:
“–Bir nîmetini aldıysan, pek çok nîmet lûtfetmeye devam ediyorsun! Bir defa iptilâya uğrattıysan, devamlı âfiyet veriyorsun!” diye ilticâ ve niyazda bulundu.
Sonra da çocuğunu alıp hanımının ve diğer akraba kadınların yanına götürdü. Kadınlar, küçük yavrunun vefât ettiğini görünce feryâda başladılar. Câfer-i Sâdık Hazretleri onlara, kesinlikle feryâd ile ağlamamaları hususunda tembihlerde bulundu.
Yavrusunu defnetmeye giderken de rızâ zirvelerindeki kalbinden şu samimî ifâdeler dökülüyordu:
“Evlâdımızı alan Cenâb-ı Hakk’ı tesbîh ederim; bizim O’na karşı ancak muhabbetimiz artmıştır!”
Yavrusunu toprağa verdikten sonra da şöyle buyurdu:
“Biz öyle bir kavmiz ki, sevdiğimiz kişilere sevdiğimiz şeyleri ihsân eylemesi için Allah Teâlâ Hazretleri’ne duâ ederiz, O da bize lûtfeder. Eğer, sevdiğimiz kişiler hakkında sevmediğimiz şeyler takdîr ederse, ona da râzı oluruz.”[2]
İşte kulluk edebinin muhteşem bir tezâhürü… Nitekim yüksek ruhları mâneviyat ufuklarında zirveleştiren sır da, ilâhî imtihanın en ağır tecellîleri karşısında dahî şikâyet ve sızlanmayı bir kenara bırakıp, daha da artan bir rızâ, teslîmiyet, hamd, şükür ve muhabbet ile Hakk’a yönelebilmektir.
Dipnotlar:
[1] Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 54; Kuşeyrî, er-Risâle, II, 384.
[2] Muhammed Ebû Zehra, el-İmâmu’s-Sâdık, s. 80.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Cafer-i Sadık (rahmetullahi aleyh), Erkam Yayınları