İmanda Artma veya Eksilme Mümkün müdür?

İmanın artması veya eksilmesi söz konusu mudur?

İmanın artması ve eksilmesi konusuna iki açıdan bakılabilir:

a. İman, inanılması gereken hususlar yönünden artmaz ve eksilmez. Çünkü bir kimse inanılacak esasların hepsini kabul etse, fakat meleklere inanmasa veya namazın farzolduğuna ya da zinanın haram olduğuna inanmasa iman etmiş sayılmaz. İman edilecek esasların birini kabul etmeme durumunda iman gerçekleşmiş olmaz. Dolayısıyla imanın artıp eksilmesi de söz konusu olmaz. Herkes aynı şeylere iman etmekle yükümlüdür. İnanılacak esaslar konusunda alimle cahil, kadınla erkek, Peygamberle Peygamber olmayan arasında hiçbir fark yoktur. İmam Ebu Hanife bu konuda şu güzel açıklamayı yapmıştır: “İman artmaz, eksilmez. Çünkü imanın artması, ancak küfrün eksilmesiyle; imanın eksilmeside küfrün artmasıyla mümkün olabilir. Bir şahsın aynı anda hem mü’min, hem de kâfir olması ise yanlış bir düşünce şeklidir.” (Ali el- Kâri, Şerhu’l- fıkhı’l- Ekber, s. 79)

b. İman, nitelik yönünden artma ve eksilme gösterebilir. Kiminin imanı kuvvetli ve olgun, kiminin zayıftır. Kiminin ki “ilme’l yakin” (İşitmeye ve düşünmeye bağlı bilgi ve inanç) derecesindedir, kiminin de “ayne’l yakin” (görmeye dayanan bilgi ve inanç ) veya “hakka’l- yakin” (yaşamaya, gönülde duymaya dayalı bilgi ve inanç) derecesindedir. İmanda bu çeşit bir artma ve eksilmenin olduğu, ayet ve hadislerde de bildirilmektedir. Mesela İbrahim aleyhisselâm ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini Allah’tan istemiş, Yüce Allah’ın “İnanmadın mı?” sorusuna, “Hayır, inandım, fakat kalbimin mutmain olması için görmek istedim”(Bakara Sûresi, 260) cevabını vermiştir. Böylece, Allah’ın ölüleri nasıl dirilttiğini gördükten sonraki onun imanı, öncekinden daha kuvvetli olduğu ortaya konulmuştur.

Kur’an-ı Kerim’deki:

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذينَ اِذَا ذُكِرَ الّٰلُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ايمَانًا

“Müminler ancak Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarını artıran kimselerdir.”(Enfâl Sûresi, 2) ayeti yanı sıra imanın artıp eksildiğini ifade eden diğer ayetler(Ali İmran Suresi, 173, Ahzab Suresi 22 Fetih Suresi, 4) ve hadisler, imanın sayı ve hacim bakımından artıp eksilmesini değil keyfiyet bakımından kuvvetli veya zayıf oluşunu göstermektedir.

Kaynak: İslam Akaidi, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

İMAN İLE AMEL ARASINDAKİ İLİŞKİ NEDİR?

İman ile Amel Arasındaki İlişki Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.