İmanın En Büyük Meyvesi Nedir?

Îmânın en büyük meyvesi merhamettir. Merhametin en güzel göstergesi de sende olanı ondan mahrum bulunana ikram etmendir. Diğer bir ifadeyle merhamet, başkalarının mahrumiyetini telâfî için onların yardımına koşmandır. En bedbaht insan, merhameti zâyî edendir. Merhamet, insanlığımızın şâhididir. Merhamet gidince, vicdan ve insanlığımızdan da bir şey kalmaz.

Îmânın ilk meyvesi merhamettir. Ondan uzak bir gönül zî-hayat (hayat sahibi, canlı) değildir. Her hayrın başı olan besmele ve Fâtiha, Allâh’ın Rahmân ve Rahîm (merhamet) isimleri ile başlar. Peygamberler ve velîlerin hayat hikâyeleri de merhamet menkıbeleri ile doludur. Allâh’ın ahlâkı ile ahlâklanmanın en tabiî neticelerinden biri, merhamet dolu engin bir gönle sâhib olmaktır.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde:

“Merhamet edenlere Rahmân olan Allâh Teâlâ merhamet buyurur. Yeryüzündekilere şefkat ve merhamet gösteriniz ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin.” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Birr, 16/1924)

"RAHMET PEYGAMBERİ"

Çocuğu ağladığında annenin zor duruma düşmemesi ve bir an önce ona bakması için namazın kısaltılabileceğine müsâade etmesi, pek çok geceler, gözlerinden yaşlar boşanarak ümmetine duâlar etmesi, bütün vaktini insanların cehennemden kurtulması için fedâ etmesi, Allâh Rasûlü’nde bulunan engin şefkatin en derin ve hassas nişâneleridir.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, âlemlere rahmet olarak gönderildiği için O’nun sevgi ve merhameti her canlıyı ihâta etmişti. Bir gün kendisinden bedduâ etmesini istediler. O ise:

“Ben dünyaya bedduâ etmek için gönderilmedim, ben bir rahmet Peygamberiyim.” buyurdular. (Müslim, Fedâil, 126; Tirmizî, Deavât, 118)

Müslümanlığı teblîğ etmek için Tâif’e gittiği zaman, câhil, putperest ve egoist Tâif halkı kendisini taşlamışlardı. Dağlar Meleği, Hazret-i Cebrâil ile gelerek Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:

“–Şu iki dağı birbirine çarparak bu kavmi helâk edeyim mi?” deyince Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- râzı olmadı:

“–Hayır, ben Cenâb-ı Hak’tan onların soylarından sadece Allâh’a ibâdet edecek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak bir nesil getirmesini dilerim.” buyurdu. (Buhârî, Bed’ü’l-halk, 7; Müslim, Cihâd, 111)

ÇOCUĞU SATILAN KADIN

Kendisini beldelerinden taşlayarak türlü hakâretlerle çıkaran ve hicrî 9. yıla kadar da şiddetle direnip müslümanlara pek çok zâyiât verdiren bu Tâifliler hakkında:

“Yâ Rabbî! Sakîf Kabîlesi’ne hidâyet nasîb eyle! Onları bize gönder!” diye duâya devâm etmiş, nihâyetinde Tâif halkı, bir müddet sonra müslüman olmak üzere Medîne-i Münevvere’ye gelmişlerdi. (İbn-i Hişâm, IV, 134; Tirmizî, Menâkıb, 73/3942)

Ebû Üseyd -radıyallâhu anh-, Bahreyn’den aldığı birtakım esirlerle Peygamber Efendimiz’in huzuruna gelmişti. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir kadın esirin ağladığını gördü. Ona:

“–Niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Kadın: “Şu adam oğlumu sattı.” dedi.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ebû Üseyd’e: “Onun oğlunu sattın mı?” diye sordu.

“–Evet.” cevâbını alınca: “Kime?” buyurdu. Sahâbî:

“–Abs Oğulları’na” dedi. Bunun üzerine Allâh Rasûlü Sahâbîye:

“–Hayvanına bin, git, kadının oğlunu al ve getir.” buyurdu. [1]

[alintila class="s2"] ÖMÜR UZATAN MERHAMET

Ümmü Kays bint-i Mihsan -radıyallâhu anha- anlatıyor:

“Oğlum ölmüştü. Bu sebeple çok üzüldüm. Onu yıkayan kimseye teessürle:

«–Oğlumu soğuk su ile yıkama, onu öldüreceksin!» dedim. Ukkâşe -radıyallâhu anh- hemen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gidip benim söylediklerimi haber verdi. Allâh Rasûlü tebessüm ettiler ve:

“–Böyle mi söylüyor! Öyleyse onun ömrü uzadı.” buyurdular.

Hadîsin râvîsi: “Biz, bu kadın kadar uzun yaşayan başka bir kimse bilmiyoruz.” demiştir. (Nesâî, Cenâiz, 29) [/alintila]

"MERHAMET ETMEDİKÇE CENNETE GİREMEZSİNİZ"

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şefkat ve merhameti cihânşümûl bir vasfa sâhipti. O, birgün:

“–Nefsim kudret elinde bulunan Allâh’a yemîn ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz.” buyurmuşlardı.

Ashâb-ı kirâm:

“–Yâ Rasûlallâh! Hepimiz merhametliyiz.” dediler. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilakis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, (evet) bütün mahlûkâta şâmil merhamet!..” (Hâkim, IV, 185/7310)

Dipnot: 1) Ali el-Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-ummâl, Beyrut 1985, IV, 176/10044.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Emsâlsiz Örnek Şahsiyet Hz. MUHAMMED MUSTAFÂ, Erkam Yayınları.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.