
İmanlarına Sadık Olanların Alameti
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, hizmet edenin, hizmet edilenleri bir nîmet bilerek onlara karşı teşekkür edâsı içinde bulunması gerektiğini şöyle ifâde eder...
“Nasıl ki bir kişi pek çok kimsenin kemâlât elde etmesine sebep olabiliyorsa, birçok kimsenin de bir kimsenin kemâlât elde etmesine sebep olması mümkündür. Zira her ne kadar bir üstad talebelerinin kemâlâtına sebep oluyorsa da, onların da karşılıklı in’ikâs neticesinde üstadlarının kemâlâtına birer sebep olduğu muhakkaktır.”
Allah Teâlâ’nın bize olan nîmet ve ihsanlarının farkında olup bunları O’nun yolunda infak etme gayreti içerisinde bulunmak mecbûriyetindeyiz. Îmânımızdaki sadâkatimizin en bâriz alâmeti de budur. Nitekim bu hususla ilgili olarak âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:
“Gerçek mü’minler ancak şu kimselerdir ki, Allah ve Rasûlü’ne îmân edip sonra da îmanlarında şüpheye düşmezler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihâd (yani bütün imkânlarıyla sa’y ü gayret) ederler. İşte (îmanlarında) sâdık olanlar bunlardır.” (el-Hucurât, 15)
İNFAKIN ZARURİ ÖLÇÜSÜ
Diğer taraftan, maldan yapılacak infâkın farz olan zarûrî ölçüsü bildirilmiştir. Bu itibarla malının zekâtını veren kimse, malı ile îfâ etmesi gereken hizmetin asgarîsini gerçekleştirmiş olur. Ancak Cenâb-ı Hakk’ın insana lûtfetmiş olduğu kâbiliyet ve imkânların nisâb miktarını tâyin etmek mümkün olmadığından, son nefesimize kadar kendimizi Hak yolunda hizmete adamak durumundayız. Zira o keyfiyet, Allâh’a mâlum, bize meçhuldür. Bu sebeple tâkatimizin son haddine kadar hizmet ve himmet için çırpınmamız, elimizden gelen her türlü gayreti göstermemiz îcâb eder.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları
YORUMLAR