İmkanlarla İmtihan Oluyoruz

Bahanemiz de yok, içerisinde yüzdüğümüz imkanların haddi hesabı da… Hesabını veremeyeceğimiz kadar nimet, fırsat ve imkanla imtihanımız var. Yapabildiklerimiz ve yapmaya çalıştıklarımızın yanında, yapamadıklarımızın hesabı sorulsa bize, cevap veremeyeceğimiz kesin. Peki hangi imkanlara sahibiz ve öğrenmek, öğretmek ve tatbik etmek için ne yapıyoruz?

Dönem, zemin, şartlar ve imtihanlar sürekli değişip güncellense de, en az bunlar kadar imkanlarımızın da hızla arttığı kesin.

Dün bir alimin kitap yazması için divit temin etmek meseleyken, bugün elektronik ve mekanik araçlarla yazmak ve yazmamak arasında imtihandayız.

Dün bir talebenin dil öğrenmesi için onca zaman hicret etmesi gerekirken, bugün ayağına hoca getirebilmekten tutun da evinden bütün bir dünyayla irtibata geçip geçmemek, alfabeler ve diller öğrenmek ve öğrenememek mümkün…

Yine dün bir alimin, bir bilginin feyzinden istifade edebilmek için o an o yerde bulunmak gerekirken, bugün başa sarıp tekrar tekrar dinlemek, tekrar tekrar izlemek, tekrar tekrar istifade edebilmek ve edememek mümkün…

İmkanlarla imtihan olmanın olumsuz unsurları da var:

  • Dün bir kitabı olan o kitabı hıfzediyorken, bugün selülozdan duvarlar örüp de o duvarlar arasında ölüp gitmek ya da sadece zihin bulandırmak mümkün…
  • Dün istifade edebilmek için kapı kapı hoca ararken, bugün hocalardan hoca seçip dinlememek, izlememek, beğenmemek yahut istifade etmemek mümkün…
  • Dün bir ayeti öğrenmek için hatibin konuşacağını pürdikkat beklerken, bugün Mushaflarla, kasetlerle, kompüterlerle sırf imkan bolluğundan hiçbir şey dinleyememek mümkün… Dün okul, mezhep, hoca, kitap imkanken, bugün hepsini şöyle bir süzüp imkanlarının yüzüne baka baka silip sövmek de mümkün…

İmkan, iradesi olanın temel imtihanı… İmkanlarımızdan hesaba çekileceğiz. Yaptıklarımız ve yapmadıklarımız; elimizde bulunanlara, ulaşılabildiklerimize, olanlara ve olması gerekenlere bağlı. İmkanlar içerisinde yüzdüğümüz bir dönemde, ‘keşke’ diyememek için her şeyimiz var. Her şeyimizle imtihana tabiyiz. Biiznillah yapamayacağımız hiçbir şey yok. İlimse ilim, başarıysa başarı, fetihse fetih… Tanka topa karşı kürdanla koşmuyoruz. Yığın yığın bilginin karşısındaysak idrakimiz mi yok? İşgallerin karşısında fetihlerimiz mi duracak?

ONCA İMKANIN HESABINI KİM VERECEK?

Sahi, onca imkanın hesabını kim verebilecek?

Örneksiz bırakılmadık: Kıyamete dek sahih bir sünnet miras kalmadı mı bize? Kime uyacağımızı, kime benzeyeceğimizi bilmemek gibi bir bahanemiz yok.

Rehbersiz bırakılmadık: Korunmuş bir Kitab’ın muhatapları değil miyiz? Ne sunacağımızı, ne vaat edeceğimizi, nasıl yapacağımızı öğrenmemeye imkan yok…

Ancak kulluk etmek için yaratıldık ve kulluğumuzu en güzel şekilde yapabilmek için, hesabımızı en güzel şekilde verebilmek için, öğrenmek ve yaşamak için tüm imkanlarımız var. İnsanlık vahiysiz, örneksiz ve idraksiz bırakılmadı. “Yapamadım”, “bilemedim”, “göremedim” diyeceğimiz bir akıbetle yüz yüze gelmemek için, adeta sonumuzun cennet olması için Rabbimizin sunduğu imkanların içerisinde yüzüyoruz.

Sabahtan geceye bir günü, Muharrem’den Zilhicce’ye bir yılı, doğumdan ölüme bir ömrü nasıl yaşamamız gerektiğini öğrenmek ve o ömrü en yaşanası şekilde yaşamak mümkün. Görmek isteyene imkanlar somut, bilmek isteyene ilimler hazır, yürümek isteyene yollar açıktır. Gerçek nankörlük; görmeye, bilmeye ve yürümeye imkan varken, imkanları reddetmektir, ölene dek yaşamamayı tercih etmektir.

Ummanda yüzülür yüzülmesine de, uyurken boğulmak çok anlamsız…

Kaynak: Samet Öztürk, Altınoluk Dergisi 2019 Aralık, Sayı:406

 

İslam ve İhsan

HAYIRLI İŞLERE MANİ OLAN BAHANELER

Hayırlı İşlere Mani Olan Bahaneler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.