İmtihanlara Karşı Rıza ve Teslimiyetin Önemi ve Fazileti
İmtihanlara karşı teslimiyet ve rıza göstermenin önemi ve fazileti nedir? Bakara suresi 155. ayet kimleri müjdeliyor? Sahabe efendilerimizin, Hak dostlarının yaşadığı ağır hadiseler, imithanlar karşısındaki duruşu nasıldı? Örneklerle imtihanlara karşı sabır ve teslimiyet...
Cenâb-ı Hak bizden rızâ ve teslîmiyet ister. Dünyada bize verdiği nimetleri bizden alarak bizleri imtihan eder.
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“Andolsun ki sizi;
- Biraz korku ve açlık;
- Mallardan,
- Canlardan ve
- Mahsullerden biraz azaltmayla imtihan ederiz.
(–Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” (el-Bakara, 155)
Hayatın gidişâtındaki bu med-cezirler karşısında, mü’min; asla muvâzenesini kaybetmemeli, sabretmeli ve Cenâb-ı Hakk’ın takdîrine rızâ göstermelidir. Bunun mükâfâtı çok büyüktür. Takdîre rızâ göstererek, kalbî seviye kazanan kişilere Cenâb-ı Hak şöyle hitâb eder:
“Ey itmi’nâna ermiş nefis!
رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ
(Hayatın bütün med ve cezirlerinde) sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön!
(Sâlih) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (el-Fecr, 27-30)
Demek ki;
Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına ermenin şartı; O’ndan, O’nun takdîrinden râzı olabilmektir.
OĞLU VEFAT EDEN SAHABİYE GÖNDERİLEN MEKTUP
Bu mânâda, deprem felâketinde yakınlarını kaybedenlere; tesellî ve tâziye olarak, asr-ı saâdetten şu hâtıraları zikretmek muvâfık olacaktır:
Muâz bin Cebel -radıyallâhu anh-’ın oğlu vefât etmişti. Peygamber Efendimiz, bu esnada Medine dışında bulunan sahâbîsine şöyle bir mektup yazdı:
“Allâh’ın selâmı üzerine olsun!
Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allâh’a hamd ettiğimi sana iletmek isterim. İmdi; Allah ecrini artırsın, buna karşılık sana büyük mükâfatlar ihsân etsin ve sabretme gücü versin. Bizi ve seni şükre muvaffak kılsın. Zira canlarımız, mallarımız, evlâd ü iyâlimiz, Azîz ve Celîl olan Allâh’ın bize tatlı hibeleri, geçici bir süre için yanımıza bıraktığı emânetleri cümlesindendir.
Allah sana o çocuğu vermekle seni sevindirdi. Şimdi de onu büyük bir ecir karşılığında senden aldı. Onun karşılığında Allah’tan rahmet, mağfiret ve hidâyet bekliyorsan, sabret!.. Üzüntü ve kederin, ecrini yok etmesin! Sonra pişman olursun! Bil ki ağlayıp sızlamak hiçbir şeyi geri getirmez, hüzün ve kederi de defedemez. Başa gelecek olan zaten gelmiştir, vesselâm.” (Hâkim, III, 306/5193)
KADININ SÖZLERİNDEN İBRETLE DERS ALDI
Kāsım bin Muhammed -rahmetullâhi aleyh- şöyle anlatır:
“Hanımım vefât etmişti. Hak dostu Muhammed bin Kâ‘b el-Kurazî tâziyeye geldi. Bana şunu anlattı:
–İsrâiloğulları’ndan âlim, âbid ve gayretli bir adam vardı. Çok sevdiği sâliha bir hanımı vardı. Derken bu hanımı vefât etti. O âlim buna çok üzüldü ve evine kapanarak insanlarla alâkasını kesti, kimseyle konuşmaz oldu. İsrailoğulları’ndan bir kadın bunu duyunca yanına gitti ve;
«–Ona soracak bir meselem var, fetvâ istiyorum, onunla husûsî görüşeceğim.» dedi.
İnsanlar çıktılar, o ise kapıda bekledi ve mutlaka görüşmesi gerektiğini tekrarladı.
Birisi âlime haber verip;
«–Kapıda bir kadın var, sana fetvâ sormak istiyor, kapıdan ayrılmıyor.» dedi. İzin verilince kadın içeri girdi. Âlime;
«–Sana soracak bir meselem var.» diye söze başladı.
Âlim;
«–Mesele nedir?» deyince kadın şöyle bir sual sordu:
«–Ben, komşum olan bir hanımdan bilezik aldım. Onu bir müddet takındım, ödünç olarak kullandım. Şimdi bana haber gönderdiler, onu istiyorlar. Ne dersin, onlara bileziklerini iade etmem gerekir mi?»
Âlim;
«–Evet, vallâhi vermen lâzım.» dedi.
Kadın;
«–Ama o bilezik bende bir müddet kaldı, (onu çok sevdim).» deyince âlim;
«–Olsun, sen onu emânet olarak aldığın için onların bunu geri istemeye hakları vardır.» cevabını verdi. Bunun üzerine kadın;
«–Allah sana merhamet eylesin ey âlim! Allah, sana emânet olarak verdiği şeyi geri istediğinde neden üzülüyorsun! Üzülmeye hakkın var mıdır? Sana hanımını emâneten vermişti, sonra da geri aldı. Allâh’ın, onu yanında bulundurmaya senden daha çok hakkı vardır.» diyerek onu tesellî etti.
Âlim bu sözlerden ibret aldı, hakikati gördü ve kendine geldi. Allah, âlimi kadının sözlerinden istifâde ettirdi.” (Muvatta’, Cenâiz, 43)
Musîbetlerin acı ve kederini hafifletecek bir tesellî şekli ise onu daha büyük dertlerle mukayese etmektir.
Ebûbekir -radıyallâhu anh- herhangi bir musîbete uğrayan insanlara şöyle tâziyede bulunurdu:
“Sabır; musîbetin elemini hafifletir, sızlanmanın ise faydası yoktur. Ölüm öncesi hayat basittir, çetin olan ölüm sonrasıdır.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i kaybedişinizi hatırlayınız ki, musîbetiniz gözünüzde küçülsün ve Allah ecrinizi artırsın.” (Ali el-Müttakî, XV, 744/42958)
EN AĞIR FELAKETLER ONUN YANINDA HİÇTİR
Dünyada yaşayabileceğimiz en ağır felâket dahî; kıyâmetin, mahşerin ve âhiretin dehşetleri yanında bir hiçtir. Üstelik dünyada sabır ve rızâ gösterildiği takdirde yaşanan musîbetler rahmet ve keffâret vesilesi olurken, âhiret musîbetlerinin böyle bir tesellî edici tarafı da yoktur. Âyet-i kerîmede buyurulur:
“(Cehennemliklere denilecek ki:)
–Girin oraya (o cehenneme)!
İster azâbına sabredin, ister etmeyin; artık hepsi bir!.. Hep yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.” (et-Tûr, 16)
Maddî kayıplara ise rahmet penceresinden bakmalıdır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Nisan, Sayı: 218
YORUMLAR