İnsan Aklıyla Allah’ı İdrak Edebilir mi?

İnsanın aklıyla Allah’ı idrak etmesi mümkün müdür?

“Şüphesiz gece ve gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında, Allâh’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde takvâ sahibi bir toplum için nice deliller vardır.” (Yûnus, 6)

Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı her varlık, ilâhî nizam içinde belli hizmet ve vazîfeler görmektedir. İnsanoğlu, bu sayısız mahlûkun nâmütenâhî hizmetlerinden bugüne kadar pek azını anlayabilmiştir. Göremediği ve anlayamadığı hikmetler, idrâk edebildiklerinden kat kat fazladır.

Zira sesi biliyorsak, kulak gibi bir alıcı cihazımız olduğu içindir. Rengi biliyorsak, göz sâyesindedir. Kim bilir bu sonsuz varlıklar âleminde daha nice ilâhî tecellîler var ki, onları bilecek cihazlar bizde olmadığı için onlar hakkında herhangi bir mâlumâta sahip değiliz.

İNSAN AKLIYLA ALLAH’I İDRAK EDEBİLİR Mİ?

Mahlûkâtı ve onların husûsiyetlerini bile tam olarak idrâk edemeyen ve aklı mahdut olan insan, bütün kâinâtı yaratan Cenâb-ı Hakk’ı tam olarak nasıl idrâk edebilir? O’nun azametini, sıfatlarının tecellîsinden biraz idrâk edebilen İslâm âlimleri, hayret ve dehşet içinde ancak:

“O’nu anlamak, idrâk edilemeyeceğini anlamaktır.” diyebilmişlerdir.

Çünkü yaratılmış varlıklarda, Allâh’ın zâtî hakîkatinden bir in’ikâs ve tecellî yoktur. Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı her şey, ilâhî sıfatların tecellî terkipleriyle oluşmuştur. Zât tecellîye dayanabilecek bir mekânın yaratılmadığı, Hazret-i Mûsâ’nın Allâh’ı görebilmek husûsundaki ısrarlı arzusu karşısında gerçekleşen “ لنَ ترَيٰنىِ / Ben’i göremezsin” hitâbı ve binnetice onun bayılması hâdisesiyle sâbittir. Bu sebepledir ki insanoğlu O’nu zât hakîkati şöyle dursun, sıfat hakîkatiyle bile kâmil bir sûrette idrakten âcizdir.

Merhum Necip Fâzıl ne güzel söyler:

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;

Ve çevre çevre nûr, çevre çevre nûr.

İçiçe mîmârî, içiçe benlik;

Bildim Sen’i ey Rab, bilinmez meşhûr!

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KUR'ÂN-I KERİM ALLAH'I NASIL TANITIYOR?

Kur'ân-ı Kerim Allah'ı Nasıl Tanıtıyor?

SONSUZLUK KAVRAMI VE ALLAH'IN SONSUZLUĞUNU NASIL ANLAMALIYIZ?

Sonsuzluk Kavramı ve Allah'ın Sonsuzluğunu Nasıl Anlamalıyız?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.