İnsan-ı Kâmil İnşâsının Başı
Tasavvufta insan-ı kâmil inşâsının başı tövbedir.
Tasavvufî seyr ü sulûkta murakabenin oluşturduğu farkındalık neticesinde ortaya ilk çıkan önemli hususlardan biri de “tevbe”dir.[1] Tevbe ise olgunlaşmanın ana giriş kapısı yani “Babü’l-Ebvâb”tır.[2] Aslında tevbe, günahlarla yıkıma uğrayıp enkaz haline gelen, kirlenen insanın kendisini onarması ve pisliklerden arınması diye açıklanabilecek bir varoluş olgusudur. Özetle tevbe “Büyük Onarım/Büyük Tamirat”tır. Ayrıca özne özne münasebeti olması nedeniyle, tevbe kulun kendini okumasıdır. Kendini okuyup görebilmek, tartmak da murâkabede kalite kazanmış olmayı gerektirir.
Gazalî (555/1111) İhya’sının “Münciyyât/Cehennemden Kurtuluş” kısmında özellikle ilk başta tevbeyi ele alması, yolun başlangıcı olduğu içindir.[3]
TEVBENİN ÖZÜNDE ALLAH KORKUSU VE UTANMA VARDIR
Sâlik, murakabesiyle kendini görüp tartarak ve dolayısıyla noksanını bilerek eleştirir[4] ve bu şekilde tevbesini tekâmül ettirir. Önce Allah'ın (cc) cezalandırması korkusuyla kulun tevbesi inâbe ve evbe boyutundadır.[5] Bu, avamın alt seviyedeki tevbesi olup primitif/basit bir yapılanmadır. Murakabede kalite kazanan havassın tevbesi, Allah'ın (cc) lutf u keremi karşısında hayâ duyma, utanma olarak ortaya çıkar.[6] Korku temelli hayâ/utanma ise sâliki havas derecesinde kemâle erdirir. Esasen tevbenin özünde Allah (cc) korkusu ve O’ndan utanma bir arada yer alır. Bu ise hayâ merkezli havftır.
Herevî, (ö.418/1089) tevbedeki bu tür kalite seviyelerini anlatırken ma’rifetullah vurgusu yaparak şu uyarıda bulunur: Hakk’ın seni gördüğüne kesin olarak inandığın halde günahını işlememek yerine, ısrarla onu yapmayı sürdürüyorsun.[7] Sakın bu duruma düşme! Kul, aşağı seviyede tevbede, murakabe ve müşahedesi ile Allah'ın (cc) nimetlerini görür.
Ancak bu nimetlerle nefsinin günahı arasında bocalar. Bu durumda kul, murâkabe ve müşâhedesiyle ilahî hükmü fark ederek, günahın çirkinliğini ayne’l-yakin görür.[8] Tevbenin kalite boyutunda yükselmesinde murâkabe, derunî olarak idrâke erdirici tetikleyici fonksiyonu üstlenmiştir. Nitekim murakabenin ikinci mertebesinde tevbenin bu erdirici fonksiyonu için Muhammed Şucâî, Hz. Mevlânâ’dan (ks) (ö.672/1273) şu beyti örnek verir: (Mesnevî, c.3’ten)
Ey imâna gelip tevbe etmeyen kimse!
Sende yukarılara yükselme arzusu olmayınca
Allah’ın (cc) sağlam ipi olan Kur’ân’ın
Hâşa hiçbir cürmü (suçu) yoktur.[9]
Yani yukarılara tırmanıp kalite kazanma arzu ve iradesi sende yoksa Kur’ân’ın sana faydası olmaz. Herevî (ö.481/1089) ve diğer sufilerin de sık sık ifade ettiği gibi bir kulun Allah'ın (cc) kendisini sürekli gördüğünü murakabe etmesiyle, bilinci derinleşirse artık ondan kötülükler ve günahlar, utanmak/hayâ fazileti ile silinir, ortadan kalkar.[10]
Sühreverdî de (ö.563/1168) murâkabe ve muhâsebe sonucu kulun günah kirinden temizlenmişlikle elde ettiği bu saflığın, yavaş yavaş kulun iç âlemine intikâl ederek orada derin bir bilinç oluşturduğuna vurgu yapar. Ayrıca murakabeyle tevbenin düzgün olacağını kaydeder.[11] Bir sâlik, murakabe sonucu bu saflığı içselleştirip kendi öz kimyasına katıp özü saflaşmaya başladığı zaman artık makam sahibi olur. Sâlik bu mertebede arınmanın bilgisini artık dışarıda değil vicdanında/kalbinde bulur hale gelir ki bu bilgi; "Takvalı (yani Allah'ı (cc) ciddiye alarak) yaşayın ki bu durumda Allah (cc) size bilmediğinizi öğretir"[12] ayetine uygun olarak ortaya çıkar. Bu bilgi irfanî olup iç aydınlanmaya dayanır, vasıtasızdır.[13]
Arifler bu tür bilgiyi almak ve keşfetmek üzere çekildikleri inzivalardaki murakabeleri ile nihilizm anlamında olmamak üzere fena denilen bir tür hiçlik yaşarlar. İşte o hiçlik mağaralarında ortaya çıkan nurla bilinç aydınlanması yaşayan[14] arif, artık Allah’ın (cc) lütfu olan saf bir kalb ile doğrudan bilmenin hakikatine erer.[15] Bu erme, vuslat[16] diye ifadelendirilen “er” ve “eren”[17] tipolojisini doğurur. İnsanın inşası anlamına gelen bu kavramın ilk tetikleyicisi tevbedir.
Murakabe, işte bu bilinç katmanlarında tevbeye kalite sıçraması yaptırır. Nitekim İbrahim Desûkî (ö.676/1277) murakabede tevbeye uzanan hiçlik açılımı üzerinden tevbenin zaman üstü bir tür hayat-ı zindeganiyle (ölümsüzlük sırrıyla) olan bağlantısını şöyle anlatır: “Tövbe öyle bir şeydir ki onu kitap sayfalarında bulamazsın. Amel olmadan sözle tövbe olmaz. Asıl tövbe odur ki kötülük bir daha yapılmamaya candan (samimiyetle) azmedile. Ve kötülük terk edilince artık KALBE ÖLÜM YOKTUR”[18] Afîfî’nin, Cüneyd’in (ks) “ve kâne emrullahi kaderan makdûra” ayeti üzerinden verdiği cevabı yorumlarken “büyük günah işleyen velinin velayeti, sıdk ile yapılan tevbeyle yine devam eder” şeklindeki yorumu da dikkat çekicidir. Yine o, bu bağlamda velâyetin ancak şirk ve irtidatla ortadan kalkacağını kaydeder.[19]
İnsanî olarak hata yapma, günah işleme, yanlışlara düçâr olma, yıpranma, donuklaşma, yıkılma, kilitlenme, isyan, vs. gibi illetlerle malûlüz. Kader kitabımızda bu tür yazılımlara hepimiz sahibiz. Zaten biz bu özelliklerle de meleklerden ayrılıyoruz. İşte bu günah işleme potansiyelimiz, fıtratta İslam olarak doğmamıza[20] rağmen 14 yaşında ortaya çıkar ki, Bediuzzaman (ks) Hazretleri buna “Fıtrat-ı Sani” yani “ikinci fıtratımız” der. Bu sebeple psikoloji, yanlışlıklarla yıpranan, bozulan insanı “Onarım Terapisi”yle,[21] Sosyoloji de “ıslah evleri” veya “hapishane” yapılarıyla tamire çalışır. Mürşid-i kâmiller de bu onarım ve ıslâh işini, seyr u sülûkun ilk basamağı olan “Tevbe”yle gerçekleştirirler. Bu konuda en etkili olanlar kalp doktorları dediğimiz mürşid-i kâmillerdir.[22]
Günah ve hatalarımızın “Tevbe Düzeltme Kodları” ile düzelmesi, aynı zamanda tüm kozmozda da geçerliliği olan bir kanundur. Yani “Sünnetullah” olarak her yerde aynı şekilde işler. Astrofizikçiler ve Matematikçiler yaptıkları ortak çalışma sonucu, kâinatta hata düzeltme kodları buldular. Yine biyolojide genetik hata düzeltme kodlarıyla DNA’mız bozulmuyor. Hata oluşunca bu kodlar ilginç bir şekilde onu hemen düzeltiyor.[23]
Elhâsıl Allah (cc) insan-kâinat ilişkileri tek kanuna bağlı olarak hükmünü icraya devam ediyor. Sünnetullah olarak Allah’ın cc koyduğu kanunlar[24] ve gönderdiği kitaplar, insanda ve kainatta asli saflığı veya orijin mükemmelliğini korumaktadır.[25] Bu noktada kulun Kur’an ve onun en güzel amelî açılımı olan sünnetleri takva boyutunda ciddiyetle yaşaması gerekir.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
Yıkım, harab oluş, tükeniş, sapma, kopma, kilitlenme, donuklaşma vb. ifadelerle Allah’a (cc) isyan ve günah üzerinden meydana gelecek insanî fıtrattaki bozulmalar, kulun ıslah, yenilenme, tamir ve onarım gibi faaliyetleriyle düzene yani altın dengeye kavuşur. İşte bu faaliyetlerin başlangıcı “Tevbe”dir. Tevbeyi doğuran en önemli âmil hiç şüphesiz Allah’a (cc) iman ve O’ndan utanmaktır. Utanmayı doğuran da Allah (cc) bizi görüyor bilincidir ki buna ihsan denir.[26] İhsan da kulun murâkabelerinde derinleşirken Allah’ı (cc) mâna olarak içselleştirip yaşamasına ve hissetmesine dayanır. Murakabeyi bu açılım üzerinden, seyr u sûlüka, kamil insan profilinin oluşmasına yani Allah’a (cc) gerçek kul olmaya verdiği önemli katkısıyla bir daha tekrar düşünelim.
Dipnotlar:
[1] El- Kuşeyrî, Ebü’l-Kasım Abdülkerim b. Hevazin, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, thk: Halil el-Mansur, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2001, s. 178; Kelâbâzî, Ebu Bekr bin Muhammed b. İbrâhim el-Buhârî, et-Ta’arruf li-Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf, haz: Ahmed Şemsüddin, Dârü’l-Kütübi’l_ilmiyye, Beyrut 1993, s. 107-109. [2] Süleyman Uludağ, “Tevbe”, DİA, İstanbul 2012, c. 41, s. 285. [3] El-Gazâlî, Ebû Hâmid, İhyâu Ulûmi’d-Din, Mektebetü’-Asriyye, Beyrut 2013, c.III, s.3. [4] Gazâlî, İhyau Ulumiddin, c.III, s.4. [5] Ebu Tâlib el-Mekkkî, Muhammed b. Ali b. Atıyye, Kûtu’l-Kulûb fî Mu’âmeleti’l-Mahbûb ve Vasfu Tarikı’l-Mürîd ilâ Makâmi’t-Tevhid, haz: İbrahim el-Keyyâlî el-Hüseyi eş-Şâzelî ed-Derkâvî, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Lübnan 2009, c.I, s.302; Kelâbâzî, Ebu Bekr bin Muhammed b. İbrâhim el-Buhârî, et-Ta’arruf li-Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf, haz: Ahmed Şemsüddin, Dârü’l-Kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1993, s.107. [6] Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, s. 185; Kelâbâzî, et-Taarruf, s. 108-109; Ali b. Osman b. Ebû Ali el-Cüllâbî el-Hücvirî, Keşfu’l-Mahcûb: Hakikat Bilgisi, çev. Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul 2020, s. 362; Ahmed Ziyaeddin Gümüşhânevî, Câmi‘u’l-usûl fi’l-evliyâ ve envâ‘ihim ve evsâfihim ve usûli külli’t-tarîk ve mühimmâti’l-mürîd ve şurûtı’ş-şeyh ve kelimâti’s-sûfiyye ve ıstılâhihim ve envâ‘i’t-tasavvuf ve elfe makāmât yy. s. 119. [7]Şeyhu’l-İslâm Abdullah el-Ensârî el-Herevî, Menâzilü’s-Sâirîn, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1988, s.13; ayr. bkz: Tasavvufta Yüz Basamak, çev.: Abdürrezzak Tek, Nizamiye Akademi, İstanbul 2019, s. 63. [8] Herevî, Menâzilü’Sâirîn, s. 64. [9] Muhammed Şücâî, Makâlât-III, çev: Ali Eren, İnsan Yay., İstanbul 2005, s.253-4. [10] Tilimsânî, Afîfüddîn Süleyman b. Ali b. Abdillah, Şerhu Menâzili’s-Sâirîn ile’l Hakkı’l-Mübîn, nşr: Asım İbrahim el-Keyyâli, Kitâb-Naşiun, Beyrut 2013, s.137. [11]Ebû Hafs Ömer b. Muhammed es-Sühreverdî, Avârifü’l-maârif: Gerçek Tasavvuf,çev. Dilaver Selvi, Semerkand Yay., İstanbul 2011, s. 617. [12] El-Bakara, 2/281. [13] Kutluer, İlhan, “İlim”, TDVİA., c.22, s.112; Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s.316; Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, OTTO Yay., Ankara 2020, s.319. [14] Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevî, Kitâb-ı Câmiu'l-Usul Evliyâ-i ve Envâihim ve Kelime-i Sufiyye, Mısır 1880, s. 235. [15] Ergün Yıldırım, "Filozoflar ve Arifler", Altınoluk, sayı: 436, s. 33. [16] Ankaravî, Rusûhuddin İsmail, Minhâcu’l-Fukarâ, Bulak 1956, s.261. [17] Nurettin Albayrak, Gönül Çalab’ın Tahtı, Açıklamalı Yunus Emre Sözlüğü, Dergah Yay., İstanbul 2014, s.302; Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay., İstanbul 1991, s.161-2. [18] Safer (Dal) Baba, Tasavvuf Terimleri, (Heten Keten Yay.) İstanbul 1998, s. 284. [19]Ebu’l-Alâ Afîfî, Tasavvuf: İslamda Manevî hayat, çevv. Abdullah Kartal-Ekrem Demirli, İz Yay., İstanbul 2009, s. 265. [20] Buhârî, Cenâiz, 79,92; Müslim, Kader, 22-25. [21] Dr. Joseph Nicolosi, Onarım Terapisi-Yeni Bir Klinik Yaklaşım, Kaknüs-Psikoloji Yay., İstanbul 2021, Kitabın girişlinde Mustafa Merter’in “Asli kimlik arayışı” ifadesi onarılması gereken yanımızla doğuştaki saflığa dönüşe vurgu yapıyor. Tevbe, işte bu arayışın temel taşıdır. [22]Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri, s. 469; Safer Dal, Tasavvuf Terimleri, Heten Keten Yay. İstanbul 1998, s. 271. [23] Ethem Cebecioğlu, Keşkül-4 (Rahmet), Kalem Yay., Ankara 2022, s.23. [24] Bekir Topaloğlu-İlyas Çelebi, Kelam Terimleri Sözlüğü, İsam Yay., İstanbul 2010, s. 286. [25] Osman Karadeniz, Mucize Problemi, (Doktora Tezi, 1989), DEÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.28. [26] Buhârî, İmân, 37; Müslim, İmân, 1,5; Tirmizî, İmân, 4; Ebu Dâvud, Sünnet, 16.
Kaynak: Ethem Cebecioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 442