İnsan Kur’ân-ı Kerîm İle Kıymet, Şeref ve Haysiyet Kazanır

İnsan, Kur’ân-ı Kerîm ile kıymet, şeref ve haysiyet kazanır. Kur’ân’ı öğrenen, okuyan ve yaşayan bir mü’min, muazzam bir hayır, bereket, şeref ve izzete nâil olur.

Dünyada gıpta edilecek bir insan varsa, o da, Kur’ân-ı Kerîm’i hayatına tatbik etmeye gayret eden, güzel ahlâk ve sâlih amel sahibi bir müslümandır. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“(Şu) iki kişiden başkasına gıpta edilmez:

Biri; Allahʼın Kur’ân öğrettiği (kimse)dir. O da gece gündüz durmadan Kur’ân okur (ve onunla amel eder). Komşusu bunu işitir ve:

«‒Keşke filâna verilen Kur’ân nîmeti gibi bir nîmet bana da lûtfedilse de, ben de onun yaptığı gibi yapabilseydim!» der.

İkincisi de; Allahʼın mal verdiği (kimse)dir. O da malını Cenâb-ı Hakk’ın yolunda sarf eder. Bunu gören bir kişi:

«‒Keşke filâna verilen mal gibi bana da verilse de onun yaptığı gibi ben de yapabilsem!» diye imrenir.”[1]

Böyle bir Kur’ân ehlinin fazîletini ifâde etmekten kelimeler âciz kalır. Allah Rasûlü (s.a.v) ehl-i Kur’ân’ı, vahyi getirmekle şereflenmiş olan seçkin meleklerle aynı safta görmüştür. Nitekim bir hadîs-i şerîfte şöyle buyrulur:

“Kurʼân’ı güzel bir şekilde okuyan hâfız, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’ân’ı zorlanarak okumasına rağmen unutmamak için onu bırakmayıp devamlı okuyan kimseye de (biri tilâveti, diğeri de zorluklara tahammülü sebebiyle) iki ecir verilir.”[2]

Zira Kur’ânî ilimlerde ihtisas kesbetmiş, onu yaşayan ve yaşatan bir mü’min, vahiy melekleriyle aynı vazifeyi üstlenmiş, onların yolundan gidiyor demektir. Bu sebeple de onların derecesine doğru merhaleler kat etmektedir.

Şu hâdise, Kur’ân’ın dünyada bahşettiği izzete ne güzel bir misaldir: Sahâbe-i kirâmdan Nâfi bin Abdi’l-Hâris (r.a), bir gün Mekke dışında Usfan’da Hz. Ömer ile karşılaşmıştı. Hâlbuki Ömer (r.a) onu Mekke’ye vâli tâyin etmişti. Ona:

“−Mekkelilerin başına kimi bıraktın?” diye sordu. O da:

“−İbn-i Ebzâ’yı!” cevâbını verdi. Hz. Ömer:

“−İbn-i Ebzâ kimdir?” diye sorunca Nâfî:

“−Âzâd ettiğimiz kölelerden biridir” dedi. Hz. Ömer’in:

“−Mekke halkına, âzâd edilmiş bir köleyi mi vekil bıraktın?!” suâli karşısında ise:

“−O Allah’ın Kitâbıʼnı çok iyi bilir ve okur, yine o İslâmî hükümleri de çok iyi bilir” cevâbını verdi. Bunun üzerine Ömer (r.a) şöyle dedi: “Nebiyy-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardı:

«Allah Teâlâ bu Kitâb ile bir kısım insanları yükseltir, diğer bir kısmını da alçaltır.”[3]

İslâm târihinde, başlangıçta köle olduğu hâlde Kur’ân ile yükselen ve kıyamete kadar ismi anılmaya devam edecek olan nice âlimlerimiz vardır. Bunun aksine zamanında büyük nimetler içinde olduğu hâlde Kur’ân’dan gâfil kaldığı için alçalan, isimleri unutulup giden nice insanlar mevcuttur.

Kur’ân-ı Kerîm öyle azîz ve şerefli bir kelâmdır ki kendisine hizmet eden veya münasebeti bulunan varlıklara da izzet ve fazilet bahşeder. Nitekim;

Cibrîl (a.s) Kur’ân’ı indirmiş, meleklerin en faziletlisi olmuştur.

Kur’ân, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in mübarek kalbine inmiş, O, öncekilerin, sonrakilerin ve bütün rasüllerin seyyidi olmuştur.

Kur’ân, Ümmet-i Muhammed’e gelmiş, o ümmet, ümmetlerin en hayırlısı olmuştur.

Kur’ân, Ramazan ayında inmiş, o ay, ayların en hayırlısı ve bereketlisi olmuştur.

Kur’ân, Kadir Gecesi’nde inmiş, o gece, bin aydan daha hayırlı hâle gelmiştir.

Kur’ân, Mekke ve Medîne’ye inmiş, Mekke mükerrem olmuş, Medîne nurlanmıştır.

Kur’ân bazı insanların kalbine ve hayatına inmiş, onlar da Allah’ın has kulları olmuş ve en hayırlıları sayılmışlardır. O hâlde her mü’min, kalbini ve hayatını Kur’ân ile doldurmak sûretiyle izzet ve şeref kazanmaya gayret etmelidir.

Kur’ân her yönüyle insanı mâmur hâle getirir, onu imar eder. Kalbinde, Kur’ân’dan bir miktar bulunmayan kimse ise, harap olmuş ev gibidir.[4]

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân 20, Temennî 5; Müslim, Müsâfirîn 266, 267.

[2] Buhârî, Tefsîr, 80; Müslim, Müsâfirîn, 243; Ahmed, 6: 110.

[3] Müslim, Müsâfirîn, 269; İbn Mâce, Mukaddime, 16.

[4] Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 18/2913; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 1.

Kaynak: Doç. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur’ân Muhtevâsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınlıar

İslam ve İhsan

KUR’ÂN’IN FAZÎLETİ VE EHEMMİYETİ

Kur’ân’ın Fazîleti ve Ehemmiyeti

KUR’AN’IN FAZÎLETİ VE ÖNEMİ

Kur’an’ın Fazîleti ve Önemi

KUR’ÂN, YÜKSELME VESİLESİ!

Kur’ân, Yükselme Vesilesi!

KUR’ÂN-I KERİM OKUMANIN FAZİLETİ İLE İLGİLİ HADİSLER

Kur’ân-ı Kerim Okumanın Fazileti İle İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.