İnsan Neden Korkar?

EZCÜMLE

İnsanın korkusu, kendi yaptığındandır!

Rabbimiz bizi dünyaya imtihan için göndermiş. Hangimizin daha güzel bir hayat süreceğini ve hangimizin daha güzel kulluk yapacağını ortaya koymak için… Başımıza gelen nîmet ve lütuflar da imtihan sebebi; sıkıntı, belâ ve hastalıklar da… İnsan, her an her şeyle ve herkesle imtihan hâlinde…

Gözümüzü açtığımız zaman başlayıp gözümüzü tamamıyla kapatana kadar devam ediyor bu imtihan… Hep güzel şeyler düşünmemiz, güzel işler yapmamız istenmiş. Ancak insan, nisyan (unutma) ile mâlul… Zayıf ve âciz bir varlık… Sık sık hata yapıyor, doğru zannederek yanlış yapıyor, bazen yanlış olduğunu bile bile hataya dalıyor.

EN AFFEDİLMEZ HATA

Hatanın en affedilmezi, bile bile yapılanı… Sonra da pişman olmak bir tarafa, bununla övünmek ve hatayı tekrar tekrar işlemeye devam etmek; hatayı katmerli hâle getiriyor.

İnsanın yanılarak (sehven) ve unutarak hata yapması hoş görülmüş; ama ardından yine de pişmanlık göstermesi ve tevbe etmesi istenmiş. Varsa kul hakkı, bunu da telâfi etmek için elden gelen gayretin gösterilmesi emredilmiş.

Ömür kısa… Doğan herkes, ölmeye namzed… Ancak kimin, ne zaman gideceği belli değil. Ölümün bizi nerede, ne hâlde bulacağı da… O yüzden hepimizin ölüme her an hazır olmamız lâzım…

İnsanın hayat boyunca yaptığı şeyler, ya ölümünü güzelleştirir ya da çirkinleştirir. Hayatını güzel niyetlerle tesis etmiş, hayır-hasenât ve sâlih ameller peşinde bir ömür geçirmiş kimsenin ölümü de “güzelleşmiş” demektir. O, Allâh’ın kendisine verdiği sınırlı sermayeyi, sonsuz bir saadet yurduna dönüştürmüş demektir.

Bir de ömrünü sefalet peşinde geçirip ölümünü çirkinleştirenler var. Gerek kendi hayatını, gerekse dost ve çevresini her ân kötülükleriyle perişan eden, kendi sonunu hazırlayan bedbahtlar… Böyleleri için ölüm, kaçtıklarıyla yüzleşme hâlidir. O yüzden ölmek istemezler. Ölünce kendilerini neyin beklediğini çok iyi bilirler.

Ölümden kaçabilmek için, dünyada sonsuz yaşama peşinde koşarlar. Kendi kendileri avutmak, aldatmak için sahte bir dünya kurarlar. Sahte gülücüklerin, sahte mutlulukların olduğu bir dünya…

EN BÜYÜK KORKU

Minareyi çalmadan önce kılıfını hazırlarlar. Yaptıkları kötülükleri, önce kendi vicdanlarına kabul ettirmeye çalışırlar. Türlü türlü mazeretler üretirler, kendilerini ve başkalarını kandırmak için… Ancak hepsi boştur, hepsi kandırmacadır. Bunu da en iyi kendileri bilirler. Bu yüzden ölüm, en büyük korkularıdır.

Ölümün “yokluk” olmadığını, olamayacağını; hakiki bir hayatın bulunduğunu ve orada er-geç çetin bir hesaba çekileceklerini çok iyi bilirler. Bu, Allah tarafından onların fıtratlarına yerleştirilmiş “adalet” ve “hakkaniyet” duygusunun neticesidir. Onlar, ilâhî huzura çıkacaklarını çok iyi bilirler ve bu yüzden içten içe korkarlar.

Ama böyle bir korku, hayatlarını değiştirmeye vesile olmadıkça onlara fayda sağlamaz. Sadece korktukları ile baş başa kalırlar. Bu dünya hayatları, korkuları yüzünden büyük bir kargaşa içinde geçtiği ve alçaldıkça alçaldıkları gibi; âhirette de korktukları ile karşı karşıya kalacaklar ve asıl felaket orada karşılarına çıkacaktır.

Rabbimiz, bizi korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nâil eylesin. Bizi, hesap gününde korkmayacak ve hüzünlenmeyecek kulları arasına dâhil eylesin. Âmin.

Kaynak: Zâhide Topçu, Şebnem Dergisi, Sayı: 166