İnsan Sevdiğini Çok Zikreder

Kişi neyi seviyorsa onu çokça yâd eder.

Allâh’ı sevmenin en güzel tezâhürlerinden biri, O’nun güzel isim ve sıfatlarını çokça anmak, O’nu tesbih, takdis, O’na hamd ve şükür ifâdelerini, dilden ve gönülden hiç düşürmemektir. Nitekim Cenâb-ı Hakk’ın methettiği kulların husûsiyetleri beyânında şöyle buyrulur:

“O kimseler (gerçekten akıl, idrak, şuur ve aşk-ı ilâhîye sahip olan mü’minler), ayakta iken, otururken ve yatarken Allâh’ı sürekli zikrederler...” (Âl-i İmrân, 191)

Zikrin neticesinde, kalpte târifsiz bir huzur ve itmi’nan hâli meydana gelir ve ilâhî aşkın lezzeti tomurcuklanır. Îmânın kemâle ermesi de, ilâhî aşk sâyesinde mümkündür. Zira eğer ruhta ilâhî sır ve hikmetler okyanusuna açılabilecek aşk kuvveti yoksa, insan, aklın ulaşabildiği sığ kıyılarda bile boğulur gider. Ya da nefsâniyet fırtınalarında helâk olur. Bu sebeple fânî med-cezirlerin fırtınalarından kurtulmak, rûhun huzur ve sükûna kavuşması ve aşk-ı ilâhînin ulvî hazzı ile dolmak için, zikrin feyz ve rûhâniyetine ihtiyaç vardır.

Hak dostu ârif kullar, zikrullâh’ın vecdine müstağrak bir gönlün huzur ve hazzı ile yaşarlar. Bu, onların en büyük mânevî zenginliği ve gönül hazînesidir. İbrahim Edhem Hazretleri der ki:

“Bizim iç dünyamızda tattığımız lezzetleri, varlık sahipleri bilselerdi, bizden onu almak için her şeylerini fedâ ederlerdi.”

HER AN ALLAH’I ZİKRETMEK

Zikrin mânevî haz ve lezzetinden lâyıkıyla hisse alan bir mü’min, onu hayatının her ânına yaymanın heyecanı içinde yaşar. Nitekim mü’min;

Yapacağı her işe بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ diyerek başlar,

Bütün işlerinin sonunda اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ der,

Ağzından bilmeyerek kötü bir söz çıktığında; أَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ الْعَظِيمَ der,

İstikbalde yapmak istediği bir şeyi ifâde ederken; إِنْ شَاءَ اللّٰهُ der,

Birileri tarafından kendisine hile ve tuzak kurulduğu veya kötü bir durumla karşılaştığı zaman; لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللّٰهِ الْعَلِيِّ الْعَظِيمِ der,

Kendi nefsine ve malına az veya çok bir musibet eriştiğinde إِنَّا لِلّٰهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ der,

Gece veya gündüz her fırsatta لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ zikrine devam eder.

Bir gün Resûlullah (s.a.v):

“–Cennet bahçelerine uğradığınızda oradan lâyıkıyla istifâde ediniz.” buyurdu.

Ashâb-ı kirâm:

“–Yâ Resûlâllah! Cennet bahçeleri ile neyi kastediyorsunuz?” diye sordular. Peygamber Efendimiz (s.a.v):

“–Zikir halkalarını.” buyurdu. (Tirmizî, Deavât, 82/3510)

Zikrin bir mânâsı da hatırlamak, hatırda tutmak demektir ki, insanın hiçbir zaman hatırından çıkarmaması gereken en mühim hakikatlerden biri de ölümdür. Zira dünyaya gelen herkes, bir ölüm mahkûmu olarak gelir.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.