İnsan Şeytanlar

Şeytan hizbinin beşer cephesini oluşturan insan şeytanlar ya da şeytanlaşmış insanların İslam ve Müslümanlar aleyhine tezgahlamaya çalıştıkları oyunlarına düşmekten mü’minlerin dostu ve yegane yardımcısı yüce Rabbimize sığınırız.

Ebû Zerr el-Gıfarî Hazretleri diyor ki:

Resûlullah’ın mescitte bulunduğu bir sırada mescide girdim ve varıp yanına oturdum. Hz. Peygamber;

“- Ey Ebû Zerr, cin ve insan şeytanlarının şerrinden Allah’a sığın!” buyurdu. Ben;

“- İnsan şeytanları da mı var?” dedim.

“- Evet.” buyurdu.(Nesaî. Istiaze 48; Ahmed b. Hanbel, V, 178, 179, 265)

İman düşmanı şeytanın cinlerden olduğu yüce kitabımızın beyanıyla sabit bir gerçektir. İblis ve soyu demek olan şeytanların, cinlerin esrar tabakasını teşkil ettikleri, insanların açık düşmanı oldukları ve çalışma usulleri yüce kitabımız tarafından açıklanmıştır. Bu konudaki toplu bilgileri diğer sahifelerimizde bulacaksınız. Biz burada hadisimizin varlığına parmak bastığı insan şeytanlarını tetkik etmek istiyoruz.

Yalan ve yanlış söylemesi mümkün olmayan sevgili Ppeygamberimizin bu hadisi, Kur’an-ı Kerim’deki şu ayette yer alan gerçeğin ifadesidir. Allah Teala buyuruyor ki; “Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.” (el-En’am,112). Nitekim, hadisimizin bir rivayetinde (Müsned V, 265) Hz. Peygamber, Ebû Zerr’in (r.a.) sualine bu ayeti okuyarak cevap vermiştir.

Ayetteki “şeyatine’l ins”, “İnsan şeytanlar” gerçeğini ve bunların cin şeytanlarıyla insanları doğru yoldan saptırmak için taktik alışverişinde bulunduklarını ortaya koymaktadır. Aynı gerçeği ve her iki grup şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak gerektiğini Nas Suresi’nden öğrenmekteyiz. “Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım.)” Ayrıca bir çok ayette de şeytanların yapmak istediklerini yapmaya çalışan, mü’minleri inançları konusunda şüpheye düşürüp doğru yoldan saptıran, Allah’a giden yoldan insanları alıkoymayı amaçlayan, bu konuda olmadık yollara baş vuran kafir ve münafıklar için “şeytan” denildiğini müşahede etmekteyiz. Mesela daha ikinci süredeki münafıkları tanıtan şu ayet bunun açık delilidir: “Mü’minlere rastladıkları zaman, “inandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (reisleriyle) (Bu mana için bk. Tefsiru İbn Kesir, l. 89-90) yalnız kaldıkları zaman, “biz, sizinle beraberiz, biz sadece Müslümanlarla alay ediyoruz” derler” (el-Bakara 14), Bir başka ayette Yahudî Ka’b b. el-Eşref için tağut (azgın şeytan) tespitini görmekteyiz: “Şunları görüyor musun? Kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da hakem olarak tağuta (o azgın şeytana) başvurmak istiyorlar. Oysa kendilerine onu inkar etmeleri emredilmişti. Şeytan da onları iyice saptırmak istiyor.” (en-Nisâ,60)

TAĞUT NEDİR?

Tağut, şeytan gibi hakkı tanımayan azgın, sapkın her kişi ve güce verilen bir addır. Allah ve Resûlü’nün hükümleri nerede kabul edilmiyorsa orada bir tuğyan bir isyan vardır ve bunları kabul etmeyen de tağut’ tur. Nitekim şeytana da haktan uzaklığı ve temerrüdü sebebiyle şeytan denmiştir. O halde aynı azdırma ve saptırma fonksiyonuna sahip olan insanlara da “insan şeytanlar” denilmesi pek tabiîdir. Zaten bu görevi üstlenen şeytanlar arasında bir iletişim de daima vardır: “Şeytanlar, (insan) dostlarına sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar.” (el-En’am, 121).”Hepsini bir araya topladığı gün: “ey cinler (şeytanlar) topluluğu (der), siz insanlarla çok uğraştınız”. Onların insan dostları derler ki; “Rabbimiz, birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna geldik.” Allah da buyurur ki, “durağınız ateştir. Allah’ın dileyip affetmesi hariç, orada ebedî kalacaksınız” Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.” (el-En’am, 128)

İnsan şeytanların ya da şeytanlaşmış insanların varlığı böylece ayet ve hadislerin diliyle tespit edilmiştir. Bunda hiç şüphe yoktur. Hatta Huzeyfe b. el-Yeman’ın (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber “..Benden sonra, benim doğru yolumdan gitmeyen ve benim sünnetimle amel etmeyen hükümdarlar olacak. İçlerinde, insan görünümünde şeytan kalpli bir takım insanlar türeyecek...” (Müslim, imâre 52) buyurmak suretiyle fikir, gönül ve iç dünyası itibariyle şeytanlaşmış insanların mevcudiyetini vurgulamıştır. Halkımızın “şeytana külahını ters giydirir” dediği tipten hakka karşı olmayı “hizmet” bilen ve bunu topluma hünermiş gibi takdim etmeye çalışanlar herhalde insan şeytanlardan başkası olamazlar.

Her insana musallat kılınmış bir cin şeytanın bulunduğu ve insanı dürtüklediği ve kötülükleri önerdiği, “gör dediği”, meleğin ise, bunların tam aksini telkin ettiği bir hadiste şöylece dile getirilmektedir: “İnsana hem şeytanın vesvesesi hem de meleğin ilhamı vardır. Şeytanın dürtüklemesi, kötülükle (belaya uğramakla) korkutmak ve hakkı yalanlamaktır. Meleğin ilhamı ise, hayrı va’detmek ve hakkı tasdiktir. Bunu her kim içinde hissederse, Allah’dan olduğunu bilsin ve Allah’a hamdetsin. Öncekini içinde bulan da Şeytan’dan Allah’a sığınsın” Hz. Peygamber, sonra bu sözlerine delil olarak;

“Şeytan sizi yoksullukla korkutuyor ve size kötülüğü emrediyor. (el-Bakara 268) ayetini okudu.” (Tirmizi, Tefsiru sure(2), 35)

Hani bazen insan, içinden geçen bazı düşüncelerin doğru olmadığını bildiği “şeytan diyor ki....” der ya, işte bu durum, yukarıdaki hadiste işaret edilen haldir. Çaresi de Allah’a sığınmak, şeytanın dediğini yapmamaktır. İlhamını şeytandan alan ve şeytana arkadaş kılınanların acı akibetini de şu ayetler açıklamaktadır: “Kim Rahman’ın zikrini görmezden gelir (Kur’an ahkamına aldırış etmezse) ona bir şeytanı tebelleş ederiz (sardırırız); o artık onun (yanından ayrılmayan kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur. O şeytanlar bunları yoldan çıkardıkları halde, bunlar hala doğru yolda olduklarını sanırlar. Nihayet o şeytan dostu kimse bize gelince arkadaşına der ki; “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar mesafe olsaydı (da seni hiç görmeseydim). Ne kötü arkadaşmışsınız!” (Nedamet) bugün size bir fayda sağlamaz; zira zulmettiniz. Siz (şimdi) azab (çekmek) de ortaksınız.” (ez-Zuhruf, 36-39)

ARADAKİ FARK

Bilinen bir gerçektir ki, insanı en çok etkileyen yine insandır. Dava ve doktrinlerin en güçlü telkin aracı, onlara inanmış insanlardır. Hiç bir propaganda vasıtası insan kadar etkili olamaz. Bu sebeple insan şeytanların veya şeytanlaşmış insanların etkisi de cin şeytanlarınkinden daha fazladır. Nitekim müfessirlerin hemen hemen ittifakla yer verdikleri Malik b. Dinar’ın şu sözü bu farkı ortaya koymaktadır:

“İnsan şeytanlar bana cin şeytanlardan daha müessir ve benim için kendilerinden korunması daha güç varlıklardır. Zira eûzu besmele çekerek, Allah’a sığındığım zaman, cin şeytanlar benden uzaklaşmaktadırlar. Halbuki insan şeytanlar bana musallat olur ve beni göz göre göre günah işlemeye sevk ederler.”

Serkeş, mütekebbir, anûd, kaypak, fitneci her hayırlı işe burnunu sokan, engellemeye çalışan, dinden, dindarlıktan ve dindarlardan hoşlanmayan, onları daima horlayan, dinî duygu ve uygulamalardan rahatsızlık duyan, tedirgin olan ve bu huzursuzluğunu “çağdaşlık”, “modernlik”, “medenîlik”, “aydınlık” gibi toplumda değer verilen kavramların arkasına sığınarak haklı ve makul göstermeye çalışan ve temel amacı insanları dinî yaşayıştan uzaklaştırmak olan herkese insan şeytan denebileceği gibi, bu hedeflere yönelik her teşebbüs ve plana da iblis planı denebilir. Şeytanın adımlarının izleyicileri, telkinlerinin uygulayıcıları, şeytanın avanesi, grubu ve adamlarıdır. Ayetin ve hadisin ifadesiyle insan şeytanlardır. “Şeyatîne’l ins” tespit ve takdimini yapan ayette yer alan “zuhrufe’l-kavl”, yaldızlı sözler, çarpıcı beyanlar, sloganlar demektir. “Aldatmak” için bu yaldızlı sözleri, aklî gerekçelere ve bilimsel verilere dayalı gibi gösteren sloganlar atanlar da hangi düzeyde olursa olsun, hep şeytanların metodlarıyla çalışan insan şeytanlardır. Tabiî bütün bunların şerrinden -hadisimizde tavsiye edildiği gibi- Allah’a sığınmak, uyanık olmak ve onun bu türlü propagandalarına kanmamamız gerekmektedir. İşaret etmeye çalıştığımız bütün bu hususlar hadisimizden anlaşılan gerçeklerdir.

Şeytan hizbinin beşer cephesini oluşturan insan şeytanlar ya da şeytanlaşmış insanların İslam ve Müslümanlar aleyhine tezgahlamaya çalıştıkları oyunlarına düşmekten mü’minlerin dostu ve yegane yardımcısı yüce Rabbimize sığınırız.

TEK ÇARE

Halid Bin Velid’in (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ammar Bin Yasir (r.a.) ile aramızda bir tatsızlık çıkmıştı. Ona ağır ve kaba sözler sarfetmiştim. Bunun üzerine Ammar beni Resulullah’a şikayet etmeye gitti. Ammar kendisi hakkında Resulullah’a şikayette bulunurken, Halid çıkageldi. Ve daha da kaba konuşmaya ve ağzına geleni söylemeye başladı. Resulullah susuyor, bir tek kelime söylemiyordu. O zaman Ammar ağladı ve:

“Ya Resulallah, O’nu görmüyor musun?” dedi. Bunun üzerine Resulullah başını kaldırdı ve şunları söyledi:

“Kim Ammar’a düşmanlık ederse, Allah da ona düşmanlık eder; kim Ammar’a buğz beslerse, Allah da ona buğz besler.”

Halid (r.a.) şöyle diyor:

“Oradan çıktım. Artık benim için Ammar’ın hoşnutluğunu kazanmaktan daha güzel bir şey yoktu. Daha sonra onun gönlünü aldım ve o da memnun oldu.

Kaynak: Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Altınoluk Dergisi, 1987 - Ocak, Sayı: 11

 

İslam ve İhsan

ŞEYTAN NEDİR? ŞEYTAN İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Şeytan Nedir? Şeytan İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.