İnsan Suresi 3. Ayet Uyarıyor
İnsan suresi 3. ayet Müslümanları hangi konuda uyarıyor?
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Ol Hâlık-ı kevn ü mekân
Kulların eyler imtihan
Şükr et Hüdâyî her zaman
Eş-şükru Lillâhiʼr-Rahîm
[İlâhî bir imtihan âleminde yaşıyoruz. Cenâb-ı Hak biz kullarını kimi zaman hayırla kimi zaman şerle, bazen varlıkla bazen yoklukla deniyor, îman ve kulluktaki sadâkatimizi test ediyor. Âyet-i kerîmede de;
“Şüphesiz Biz ona (insana, doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör!” (el-İnsân, 3) buyuruyor.
Yani dünya hayatı; kimin Rabbine hamd, şükür, rızâ, itaat ve teslîmiyet göstereceğinin, kimin de şikâyet, isyan ve nankörlükte bulunacağının tespit edildiği bir imtihan faslıdır.
İslâm, Cenâb-ı Hakkʼın emirlerine cân u gönülden itaat etmek, ilâhî takdîre de gönül rızâsıyla teslîm olmaktır. Cüzʼî irâdeyi küllî irâdeye seve seve râm edebilmektir. Allah Teâlâʼnın bizim için takdîr ettiğini, kendi arzu ve isteğimizden daha doğru, daha isâbetli ve daha hayırlı görebilmektir. Böyle bir gönül kıvamıyla, her hâlükârda Rabbine hamd, şükür ve rızâ hâlinde bulunmaktır.
İslâmʼın derûnî ciheti diyebileceğimiz tasavvuf da her ahvalde, ilâhî takdirden râzı olma, şikâyeti unutma sanatıdır. Dâimâ «اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى كُلِّ حَالٍ» yani “Her hâlükârda Allâhʼa hamd olsun!” diyebilmektir. Hayatın sıkletlerini rızâ ile karşılayıp Allâhʼın rızâsını kazanmaya çalışmaktır.
İNSAN SURESİ 1-2-3. AYETLERİN TEFSİRİ
İnsan, kâinat sarayının en değerli misafiridir. Allah Teâlâ gökleri, yeri ve bunların içinde bulunan tüm varlıkları yarattı. Son olarak insanı var edip, bütün varlığı onun hizmetine verdi. İşte bu yaratılış sürecinde o kadar uzun zamanlar geçti ki, belki bunu rakamla ifade etmek mümkün olmayabilir. Bu başı sonu belli olmayan uzun zamana اَلدَّهْرُ (dehr) denilir. ح۪ينٌ (hîn) ise sınırlı herhangi bir zaman, bir süre anlamındadır. Dehr dediğimiz bu uzun zaman içinde öyle bir vakit oldu ki, insan henüz o vakitte zikre değer bir varlık değildi. Kâinat onun için yaratılıyor, her şey onun için hazırlanıyordu, fakat o henüz ortada yoktu. İlm-i ilâhîde insan denen varlığın yaratılacağına karar verilmişti, fakat onun henüz ilimden fiile geçip gün yüzüne çıkma zamanı gelmemişti. Yani insan yokluk içinde bulunuyordu, yoktu.
İnsanın henüz zikre değer bir varlık olmadığı süre, toprak ve çamur safhasından başlayıp, ana rahmindeki safhaları geçerek mükemmel insan halinde dünyaya gelmesine kadar geçen süre de olabilir. Nitekim devam eden âyetler insanın bu yaratılış sürecini anlatır:
Nutfe, menî içindeki milyonlarca spermden biridir. İnsanın tohumudur. Burada “emşâc” olarak sıfatlanmıştır. اَمْشَاجٌ (emşâc), karışmak, karıştırmak mânasındaki اَلْمَشْجُ (meşc)in, yahut karışım anlamındaki اَلْمَش۪يجُ (meşîc)in çoğuludur. Burada erkeğin suyu ile kadının suyunun karışımına, yani spermin kadının suyuyla birleşmesi durumuna نُطْفَةٌ اَمْشَاجٌ (nutfetun emşâc) denilir. Böylece âyette insanın, menî hayvancığının yumurta ile birleşmesiyle yaratıldığına işaret edilmiş olur. Allah Teâlâ, nutfe safhasından başlayarak kademe kademe insanı yaratmış, gerçekleri idrak edebilmesi için onu işitme ve görme melekesiyle donatmıştır. Bundan maksat, onun önünü sonunu düşünecek, duyup gördüklerinden ders ve ibret alacak akıllı bir varlık olmasıdır. Çünkü Allah Teâlâ’nın muradı, onu imtihan etmektir. Bu sebeple imtihanın bütün şartlarını düzenlemiştir. Bunlarla birlikte peygamber göndermek ve kitaplar indirmek suretiyle insana cennete ve cemâlullaha varan doğru yolu da göstermiştir; onu cehenneme sürükleyecek eğri yolu da. Bu durumda insan için iki yoldan birini tercih etmek düşer:
› Ya bütün bu nimetlerin sahibine inanır, O’nu tanır ve kendine lütfettiği nimetlerin şükrünü yerine getirmeye çalışır;
› Ya da kalbinin kapılarını hidâyete kapatarak küfür ve nankörlük yolunu tutar.
Ancak bu kadar lütf u inâyetten sonra küfür ve nankörlük yolunu tutanları, cehennemde ayakların bağlanacağı zincirler, ellerin boyunlara takılacağı demir halkalar ve alev alev yanan çılgın bir ateş beklemektedir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Cehennemlikler, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenecekler, kaynar suyun içine! Sonra da ateşte cayır cayır yakılacaklar.” (Mü’min 40/71-72) (Tefsir: Prof. Dr. Ömer Çelik)
Dipnotlar:
[1] Kevn ü mekân: Varlık, kâinat.
[2] Eş-Şükru Lillâhiʼr-Rahîm: Şükür; Rahîm olan Allâhʼadır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2022 – Ocak, Sayı: 431