İnsana Acziyetini Hatırlatan İbretler

Meydana gelen hadiselerin sebepleri nelerdir? Nefis muhasebesi yapıyor muyuz? İnsana acziyetini hatırlatan ibretler ve bu ibretlerden çıkarmamız gereken dersler...

Her hâdisenin zâhirî sebeplerine bakılır. Hâlbuki arka plânında muhakkak bir de bâtınî sebep vardır.

Cenâb-ı Hak; kâinatta bazı şeyleri muayyen bir periyoda bağlamıştır. Güneş’in doğup batması gibi. Belli bir takvim içinde tekrarlanıp bildiğimiz bir kaideye uyduğu için, onları tabiî karşılıyoruz.

Fakat Cenâb-ı Hak bazı hâdiseleri de belli bir periyoda bağlamadan, bir îkaz mâhiyetinde gerçekleştiriyor. Depremler, tsunamiler, seller, kuraklıklar, önü alınamayan yangınlar vs…

Bununla Cenâb-ı Hak hem Yüce Zât’ının kudret ve azametini, hem de insanın hiçlik ve acziyetini hatırlatıyor. Kullarını; ibret almaya, tefekküre, tevbe ve istiğfâra davet ediyor.

Ecdâdımızın nasihat kabîlinden meşhur bir sözü vardır:

Hak sillesinin sadâsı yoktur,

Bir vurdu mu hiç devâsı yoktur!

Meselâ bir hadîs-i şerîfte şöyle buyruluyor:

“Bir milletin içinde zinâ, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlakâ içlerinde vebâ hastalığı ve onlardan önce yaşamış milletlerde görülmemiş başka hastalıklar yayılır.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623; Beyhakî, Şuab, III, 197)

Bir zamanlar HIV virüsü ortaya çıktı, bugüne kadar 30 küsur milyon insan bu virüsün sebep olduğu AIDS hastalığından öldü. İffet hassasiyetinin yüksek olduğu toplumlarda ise, bu hastalık neredeyse görülmedi.

Tıp buna çareler arayıp tedaviler geliştirmeye çalışırken diğer taraftan bir başka virüs ortaya çıkıyor.

Nitekim bugün de yeni bir virüs çıktı. Ne kadar ibretlidir ki gözle görülmeyen, küçücük bir virüs, koskoca bir vücudu yere seriyor. Hattâ saldığı korku ve endişe sebebiyle, “bizi kimse yenemez” edâsıyla büyüklük taslayan ülke ve ekonomileri dahî altüst ediyor. Ulaşımdan ticarete, sağlıktan eğitime, hayatın her sahasında insanlığı tedirgin ediyor, çok sıkı tedbirler almaya mecbur bırakıyor.

Elbette temizlik/hijyen başta olmak üzere her türlü zâhirî tedbiri alacağız. Nitekim Peygamber Efendimiz de; bulaşıcı hastalık görüldüğünde karantina uygulanmasını emretmiştir. Fert ve toplum olarak maddî bakımdan son derece tedbirli olacağız.

Fakat telâşa kapılmadan, panik yapmadan, bir mü’mine yakışan tevekkül ve teslîmiyetle Rabbimiz’e sığınacağız. O’nun takdîrine râzı olacağız. Mânevî bir tedbir olarak da tevbe-istiğfâr, duâ, zikir ve sadakayı ihmâl etmeyeceğiz.

Lâkin ne ibretlidir ki bize bulaşıp bulaşmayacağı meçhul olan bir hastalık için bu kadar endişe edip günlük yaşantımızı değiştirirken, bir gün muhakkak bize ulaşacak olan ecelimiz için ne kadar endişe ediyoruz? Kabir hayatımız ve esas hayat olan âhiret, gündemimizi ne kadar meşgul ediyor? Orada müşkül duruma düşüp pişman olmamak için bugün hangi tedbirleri alıyoruz? Kendimizi, âilemizi ve neslimizi, zamanın şerlerinden, bâtıllardan, haramlardan korumak için ne kadar gayret gösteriyoruz?..

Unutmayalım ki maddî virüslerin zararı sadece bu dünyaya aittir. Fakat ruhları târumâr eden inançsızlık ve ahlâksızlık virüslerine karşı gerekli tedbirleri almamak, -Allah korusun- ebedî hayatı mahveder.

Kaynak: osmannuritopbas.com

 

İslam ve İhsan

NEFİS MUHASEBESİ İÇİN TAVSİYELER

Nefis Muhasebesi İçin Tavsiyeler

DÜNYAYA İBRET GÖZÜYLE BAKANLAR

Dünyaya İbret Gözüyle Bakanlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.