İnsanı Helâk Eden ve Kurtaran Ameller
İnsanı helâk eden ve kurtaran ameller nelerdir? İnsanı helâk eden ve insanı kurtaran/kurtuluşa erdiren üç şey...
Mü’min olarak, bu fânî dünya hayatındaki en büyük hedefimiz; Rabbimiz’in bir defalık verdiği ömür sermayesini yerinde kullanıp, temiz bir kalp ile ve yüz akıyla Rabbimiz’in huzûruna çıkabilmektir. Allah -celle celâlühû-, bu hususta hepimizin yâr ve yardımcısı olsun.
Onun için mü’min; Allâh’ın emirlerini yerine getirip, yasaklarından da sakınmalı, kendini helâke sürükleyecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdır. Aynı kararlılıkla, kendini felâha kavuşturacak amellerin peşine düşmelidir. İşte serlevha hadîs-i şerîfimizde Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hem bu dünyada hem de âhirette mü’mini helâke sürükleyen ve felâha kavuşturan amelleri sıralayarak bizlere nasihatlerde bulunmuştur.
İNSANI HELÂK EDEN ÜÇ ŞEY
Aslında âyet ve hadislerde insanı helâke sürükleyen birçok husus zikredilmiştir. Hadîs-i şerifte bu mühlikâttan üç tanesine işaret edilmiştir. Bu üç husus; insanı helâk eder, helâke götürür. Dünyada başı dara sokar, âhirette de cezaya sebep olur, -Allah korusun- insanı cehenneme sürükler.
Birincisi: Açgözlülük / Tamahkârlık / Cimrilik
Hadîs-i şerîfimize göre, insanı helâke sevk eden birinci husus açgözlülüktür. Hadiste geçen (şuhhun) kelimesi; cimrilik, açgözlülük, tamahkârlık mânâlarına gelir. Hepsinin ortak mânâsı mala düşkünlüktür. Demek ki mala düşkünlük hem bu dünyada hem de âhirette insanı helâk ediyor. Bu illetten kurtulmanın yolu; «El kârda gönül Yâr’da…» prensibine göre hareket etmektir. Yani isterse altın havuzunda olsun, onu kalbine koymamaktır.
Cimrilik, dînimizde tasvip edilmeyen kötü bir huydur. Aslında mala düşkünlük; insanı cimri yapar, tamahkâr yapar. Mala karşı hırsı olduğu için de haksız kazançların peşine düşer, fâiz yer. Böylelikle -Allah korusun- cehenneme doğru sürüklenir.
Onun için mü’min cimri olamaz, olmamalı. Bilâkis mü’min cömert olmalı. Cömertlik, bir mü’minin en önemli hasletlerinden biridir. Cömertlik sadece parayla olmaz; gönlümüzle, bedenimizle de cömert olabiliriz. Mü’min kardeşimizden bir tebessümü esirgememek cömertliktir. Yürüyen bir hizmetin ucundan tutmak cömertliktir.
Cenâb-ı Hak; cümlemizi dünyayı kalbine koyanlardan değil, Allah ve Rasûlü’nü, sevdiklerini kalbine koyanlardan eylesin.
İkincisi: Hevâ ve Hevesin Peşine Düşmek
Rabbimiz âyet-i kerîmede;
“…Muhakkak ki nefis, daima kötülüğü emreder…” (Yûsuf, 12/53) buyuruyor. Evet, nefis kötülüğü emreder. Nefis, arzularımızı azgınlaştırır. Meselâ insanın helâl yollarla giderilmesi gereken şehevî arzularını, nefis azgınlaştırır ve insanı günaha sürükler, haramlara düşürür.
Kur’ân’da hevâ ve hevesinin peşinden gidenler zemmedilmiştir. Nefsini hevâ ve heveslerinden uzaklaştıranlar da medhedilmiş, gidecekleri yerin cennet olduğu bildirilmiştir. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:
“Kim Rabbinin makamında durup hesap vermekten korkar da nefsini hevâ ve heveslerden alıkoyarsa, şüphesiz onun varacağı yer cennettir.” (en-Nâziât, 79/40-41)
Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır.
Âciz kişi de, nefsini hevâsına tâbî kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu kâfî gören)dir.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25)
Mevlânâ Hazretleri de şöyle buyurmaktadır:
“Kulu firavunlaştıran nefs-i emmâredir. Sen nefsini mutmainne makamına çıkart. Sen Allah’tan, Allah da senden râzı olarak; «Gir cennetime!» hitâbına ulaş.”
Nefsin hevâ ve heveslerine boyun eğmemenin çaresi, nefsi kontrol altında tutmaktır. Yani nefis tezkiyesidir.
Şems Sûresi’nin 9. ve 10. âyet-i kerîmelerinde Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
“Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere boğan da ziyan etmiştir.”
Demek ki kurtuluşa ermenin yolu nefsi arındırmak ve kontrol altında tutmaktır.
Rabbimiz; cümlemizi nefsini arındırıp, kurtuluşa erenlerden eylesin inşâallah!
Üçüncüsü: Kendini Beğenmek
Kendini beğenmek kibir alâmetidir. Kibir de kişiyi ateşe sürükler. Hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
“Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.” (Müslim, Îmân, 147)
İnsan kibirlenerek kendini beğenmemeli; kusurlarının farkında olmalı, acziyetini kabul etmeli. Unutulmamalıdır ki kulluğun ilk basamağı acziyetini itiraf etmektir.
Bu bakımdan mü’min, Allâh’a sığınmalı; şekline şemâline, elbisesine verdiği önemden daha fazla ahlâkını güzelleştirmek için, gönlünü güzelleştirmek için gayret göstermelidir. Bu mânâda Sevgili Peygamberimiz hep Allâh’a sığınmış ve şöyle duâ etmişti:
“Allâh’ım! Yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi ahlâkımı da güzelleştir.” (Ahmed bin Hanbel, I/403)
Rabbimiz, bizleri kendini beğenmekten muhafaza buyursun. Yaratılışımızı güzel eylediği gibi ahlâkımızı da güzelleştirsin!
İNSANI KURTARAN/KURTULUŞA ERDİREN ÜÇ ŞEY
Söz konusu hadîs-i şerifte Sevgili Peygamberimiz kurtarıcı üç amelden bahsetmektedir. Bunların dışında mü’mini kurtaracak olan birçok husus vardır. Burada sadece hadiste bahsedilen şekliyle üçünden bahsedilecektir:
Birincisi: Açıktan da Gizliden de Allah’tan Korkmak (Haşyetullah)
Mü’min ister tenhada, ister kalabalıkta olsun her dâim Rabbinden korkmalıdır. Çünkü O; her dâim bizi gözetliyor, yaptıklarımızı görüyor ve biliyor. O, bize bizden yakın…
Onun için yalnızken dahî edebimize dikkat etmeliyiz, çünkü Allah her an bizi görüyor. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Muhakkak sizin üzerinizde koruyucu melekler vardır. Onlar (Allah katında) çok değerli kâtiplerdir. Bütün yaptıklarınızı bilirler.” (el-İnfitâr, 82/10-12)
Haşyetullah; Allah’tan korkmak, bir mü’minin yaşadığı hayatta uyması, gözetmesi gereken en mühim hayat ilkesidir. Seven sevdiğinden çekinir. Seven sevdiğinin teveccühünden mahrum kalmaktan çekinir. Dolayısıyla Rabbini seven O’nu incitmek istemez, O’ndan çekinir. O’nun emir ve yasaklarına riâyet eder. Aslında takvâ da budur.
Rabbimiz, hepimizi kendisinden çekinen ve takvâ üzere bir hayat yaşayanlardan eylesin!
İkincisi: Zenginlikte de Fakirlikte de Tutumlu Olmak (İktisatlı Olmak)
Mü’min, zengin de olsa fakir de olsa israf etmekten kaçınır. İsraf aşırıya gitmektir. İbâdetlerde bile israf yapılmaz.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz, bir gün ashâb-ı kiramdan Sa‘d bin Ebî Vakkas Hazretleri’ne uğradı. Sa‘d -radıyallâhu anh-, o sırada abdest alıyordu. Ancak lüzumundan fazla su kullanıyordu. Peygamber Efendimiz onun bu şekilde suyu israf etmesi karşısında;
“–Bu ne israf ey Sa‘d!” diye sordu.
Hazret-i Sa‘d;
“–Abdestte de israf olur mu ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sordu.
Fahr-i Kâinât Efendimiz günümüz insanına da ders olacak şu cevabı verdi:
“–Elbette, akıp giden bir nehrin kenarında olsan bile! (Abdest alırken israf yapmamalısın!)” (İbn-i Mâce, Tahâret, 48)
Onun için mü’min, fakir de olsa zengin de olsa israf yapmamalı. Zira israftan uzak bir hayat yaşarsak; evimize, sokağımıza bereket gelir. Aksi durumda, israf olan yerde bereketsizlik olur.
Hadîs-i şerifteki kasd kelimesi dengeli olmak mânâsına da gelir. İtidal üzere olmak, mü’minin en mühim vasıflarından biridir. Mü’min her hareketinde itidal üzere davranmalıdır.
Allah Teâlâ, her hareketimizde itidal üzere olmayı nasip ve müyesser eylesin!
Üçüncüsü: Öfke Hâlinde de Hoşnutluk Hâlinde de Âdil Davranmak (Adâletli Olmak)
İslâm dîninin en mühim esaslarından biri adâlettir. Her cuma namazında hutbe esnasında hocaefendilerin okuduğu şu âyet-i kerîme bizlere her dâim adâletli davranmamız gerektiğini hatırlatır:
“Şüphesiz Allah; adâleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (en-Nahl, 16/90)
Bir önceki maddede ehemmiyeti işaret edilen itidal, burada da geçerli olan bir husustur. Kızsan da hoşnut olsan da itidalden uzaklaşmayacaksın, adâletli olacaksın.
Yakınımız bile olsa, adâletten ayrılmamalıyız. Nitekim adâletsizlik karşısında Sevgili Peygamberimiz insanlığa şöyle ilân etmiştir:
“Allâh’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim.” (Buhârî, Enbiyâ, 54)
Adâlet, bir devlet idaresinin de olmazsa olmaz bir kaidesidir. Hangi idare olursa olsun; bir müessesede adâlet yoksa, eninde sonunda o yapı çökmeye mahkûmdur.
Onun için mü’min, adâleti hiçbir zaman elden bırakmamalıdır.
Allah Teâlâ; cümlemizi, her şart ve durumda adâletten ayrılmayanlardan eylesin!
Evet, dünyada huzur ve saâdet içinde yaşamak için; âhirette de Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz nimetlerine nâil olmak için, ümmeti olarak Sevgili Peygamberimiz’in bu nasihatlerine kulak vermeli, helâk edici şeylerden uzaklaşmalıyız, kurtuluşa erdirecek şeylerin de peşine düşmeliyiz.
Ne mutlu, helâk edici şeylerden uzaklaşıp, kurtarıcı amellerin peşine düşenlere!..
Kaynak: Prof. Dr. Mustafa Canlı, Yüzakı Dergisi, Sayı: Ocak 2024
YORUMLAR