İnsanı Hüsrana Götüren Nedenler

İnsanı hüsrana götüren şeyler nelerdir? Dört şey insanı hüsrana götürür...

Dünyayı sırtına almaya çalışma, taşıyamazsın. Sen onun sırtına bin, o seni çok rahat taşır.

İnsanlar için dünya, Ahiretin tarlası gibidir. (Şûra, 20) Ahirette elde edecekleri mahsul, dünya tarlasındaki çalışmalarına bağlıdır. Sadece kâfirler dünyayı Ahiretten üstün tutarlar (İbrâhîm, 3) Dünya mükâfatı isteyene dünya nimetleri, Ahiret mükâfatı isteyene Ahiret nimetleri verilir. (Âl-i İmrân, 145) Doğru olan ise hem dünyadan hem Ahiretten nasibini istemektir. (Bakara, 201)

İNSANI HÜSRANA GÖTÜREN ŞEYLER

Dört şey insanı hüsrana götürür: Gözün kuruması yani günahlara ağlamamak. Kalbin katılaşması. Tûl-i emel yani hiç ölmeyecekmiş gibi dünyalık elde etme planları yapmak. Dünyaya karşı hırs. Diğer taraftan mal mülk gibi şeyleri nefsin arzulaması fıtrîdir. (Âl-i İmrân, 14) Her insanda dünya sevgisi, yani sürekli ve daha fazla mal, mülk, para, makam, mevki sahibi olma arzusu bulunur. Bu, kulluk imtihanının gereğidir. Acaba kimler Ahireti feda edip dünyayı kazanma peşinde koşacak? İnsanın fıtratında var olan ve mutlaka terbiye etmesi gereken dünya sevgisi ve hırsı, aslında bir aldanmadır. (Âl-i İmrân, 185; Lokmân, 33) Çünkü dünya hayatı, oyun, eğlence, mal sahibi olma, çeşitli şeylerle övünme gibi gelip geçici hazlardan başka bir şey değildir. (En’âm, 32; Hadîd, 20) Bunun farkında oldukları için dünya meşguliyeti, müminleri Allah’a kulluktan alıkoymaz. (Nûr, 37) Fakat bazı insanlar her şeyi bu dünyada elde etmek ister. Ahirette nasibi kalmaz. Bazısı da hem dünyadan hem Ahiretten nasibini ister. (Bakara, 200-201)

AHİRETİ UNUTMANIN SONUCU

Dünyaya dalıp Ahireti unutmanın vahim sonucuna dair en çarpıcı örnek Karun’dur. (Kasas, 76-82) Ne var ki dünyalık sevgisini ve hırsını yenmek kolay değildir. Bu sebeple, Kur’an’da ve sünnette pek çok uyarı bulunmaktadır. Sahip olduğu her şeyi eninde sonunda geride bırakacak olan insanın görevi, dünyayı ve diğer insanların hayatını imar etmektir. Kişi elindeki malı, mülkü, parayı, makamı, mevkiyi bu imarın araçları olarak görmelidir. Ancak hepimizin etkisi altında olduğu modern hayat tarzı, insanı dünya peşinde çok daha fazla koşturmaktadır. Çünkü modern hayat tarzının merkezinde “madde” vardır. Manevi olana hemen hiç yer yoktur. Hal böyle olunca ihtiyaçlar ve hevesler sonu gelmez şekilde artmaktadır. Dünya hırsı, açgözlülük, tamahkârlık insanları adeta esir almaktadır. Neticede insanlar, kendilerini dünyaya kaptırmakta, Ahiretlerini perişan etmektedir. Gençlik yılları daha prestijli ve geliri yüksek iş sahibi olma emelleriyle geçmektedir. Yetişkinlik döneminde daha iyi evlilik, ev, araba, arsa, eşya sahibi olma, daha imkânlı hayat peşinde koşulmaktadır. Ömür bu şekilde harcanmakta, sonunda ölüm gelip çatmaktadır. İçinde yaşadığımız kapitalist düzen, insanları dünyanın, maddenin, hırsların, bitmeyen arzuların kölesi yapmaktadır. Oysa İslam, insanın dünyaya, maddiyata köle olmasını kabul etmemektedir. Onun efendi, dünyanın köle olmasını istemektedir.

DÜNYA DÜŞKÜNLÜĞÜ

Dünyalık ne varsa elde etmeye çalışmak, tûl-i emel denen uzun/uzak arzular, insanı yorar. Ondaki kaygıyı, stresi, sıkıntıyı artırır. İnsan, psikolojik baskı altında kalır. Nitekim çağımızda buna bağlı hastalıkların artışı tesadüfî değildir. Sadece şahısları değil, ümmeti de perişan eden şey dünya düşkünlüğüdür. Çünkü dünya düşkünlüğü, fedakârlığı ortadan kaldırır. Oysa izzet için fedakârlık gerekir. Aksi hal, zillettir. Dünyalığa değer verenlerin, dünyaya hükmetmesi mümkün değildir. Zaten dünyanın boyunduruğu altına girmiş, dünya ona hükmetmektedir. O halde Müslümanlar, her zaman ve her yerde dengeli yani ölçülü olmalıdır. Dünyalık konusunda da doğru ölçüyü yakalamak gerekir.

MAL MÜLK EDİNME İSTEĞİ

Elbette Müslümanın mal mülk edinme isteği olmalıdır. Aksi halde insan yaşamaktan zevk alamaz, hiçbir şey yapmak istemez. Ancak bunları amaç haline getirmemesi, araç olarak görmesi gerekir. Dünyanın, aslında geçici ve değersiz olduğunu bilmelidir. Yapmak istediği şeyleri tamamlayıp da ölen kimse neredeyse yoktur. Bundan dolayı dünyayı, yolcunun bir ağaç altında gölgelenip yola devam etmek gibi anlamalıdır. (Tirmizî, Zühd, 44) Sahip oldukları veya olamadıklarına karşı tamahkâr değil, kanaatkâr olmalıdır. Bu da ancak zihnî bir bilinç ile sağlanabilir. Müslüman, dünyalığı amaç değil araç olarak gördükten, ona köle olmadan kendine köle yaptıktan sonra her türlü zenginliğe sahip olabilir. “Helal” şartlarına riayet ederek onu tepe tepe de kullanabilir. Buraya kadar anlatılanlar, halk arasında meşhur olan “yarın ölecekmiş gibi Ahiret için, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalış” kelamının, “hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmak” kısmının oldukça problemli ve yanlış olduğunu ortaya koymaktadır.

“DÜNYAYI SIRTINA ALMAYA ÇALIŞMA TAŞIYAMAZSIN...”

Sonuç olarak, dünya sevgisinin sonu yoktur. Terbiye edilmedikçe, bu duygunun bir nihaî / doyum noktası bulunmamaktadır. Bunun farkında olmayan zamanımız insanı, kendini ağır bir yükün altına sokmaktadır. Elde edilecek, sahip olunacak, yapılacak o kadar dünyalık şey vardır ki! Buna, adeta dünyayı yüklenmek denebilir. Hâlbuki insanın dünyayı sırtına alıp taşıması mümkün değildir. Onun için, “Dünyayı sırtına almaya çalışma, taşıyamazsın. Sen onun sırtına bin, o seni çok rahat taşır.” demişler.

Kaynak: Abdullah Aygün, Altınoluk Dergisi, Sayı: 378

İslam ve İhsan

İNSAN NEDEN HÜSRANDADIR?

İnsan Neden Hüsrandadır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.