İnsanı İnsan Yapan Cevher
İnsanı insan yapan asıl cevher, ahlâktır.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Cibrîl -aleyhisselâm- bana Allah Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu söyledi:
«Bu dîn, Zâtım için seçip râzı olduğum bir dîndir. Ona ancak cömertlik ve güzel ahlâk yakışır. Müslüman olarak yaşadığınız müddetçe onu bu iki hasletle yüceltiniz!»” (Heysemî, VIII, 20; Ali el-Müttakî, Kenz, VI, 392)
HERKES ADEM DEĞİLDİR…
Şeyh Sâdî ne güzel söyler:
“Her gözü, kulağı, ağzı olan Âdem değildir. Nice şeytanlar vardır ki; Âdemoğlu kılığında görünürler. Gerçek Âdem, ahlâkı güzel olan kişidir.”
Hattâ sefih insanlar dahî dâimâ yüksek şahsiyet ve karakterlere hayran olmuşlardır. Nitekim Ebû Cehil, Efendimiz’e hitâben;
“−Biz sana yalancısın demiyoruz. Lâkin getirdiğini istemiyoruz.” demişti. Bu hakikat âyet-i kerîmede şöyle bildirilmektedir:
“Onların söylediği sözlerin Sen’i hakîkaten üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar Sen’i yalanlamıyorlar, fakat o zâlimler açıkça Allâh’ın âyetlerini inkâr ediyorlar.” (el-En’âm, 33)
Mü’minler; bir Allâh’a inanan, aynı Peygamber’in ümmeti olan, aynı kıbleye yönelen, câmilerde omuz omuza saf tutan, birbirlerini kendisine emânet, kendisine zimmetli gören din kardeşleridir.
Nitekim âyet-i kerîmede mü’minlerin bu hâli: “Üst üste konularak birbirine kenetlenmiş kerpiçler” (bkz. es-Saff, 4) şeklinde tasvir buyrulmaktadır.
Yani îman kardeşliği; aynı anne-babanın evlâdı olmak demek olan kan bağı kardeşliğinden üstündür. Çünkü biyolojik yakınlık, yani nesep bağı; kalbî yakınlık yoksa bir kıymet ifade etmez.
ÇARESİZLERİN SIĞINAK YERİ
Dertli, garip, yalnız ve kimsesize merhamet ve infakla sahip çıkılan bir toplumda; hiçbir siyasetçinin, sosyoloğun, psikoloğun temin edemeyeceği bir kardeşlik iklimi oluşur. Gönüllerden rahmet taşar. Yürekler, bîçârelerin sığınak ve barınağı olan bir rahmet dergâhı hâline gelir…
Yeryüzünün neresinde olursa olsun insanlar arasında hüküm süren bir adâlet gözünüze çarparsa, insanların kalplerini birbirine bağlayan bir rahmet ve şefkat varsa, veyahut bir toplumda zenginler şefkatle muâmele ederek yoksulların yardımına koşuyor, kuvvetliler mazlumları koruyorsa, sıhhatte olanlar bîçârelere imdâd ediyor, servet sahipleri öksüzleri gözetip dulları doyuruyorsa, tereddütsüz bilmiş olun ki bütün bu fazîletler, dâimâ peygamberlerden ve onların izinden giden sâlih kimselerden intikal etmiştir.
Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm- buyurur:
“Âsîlere düşman olmak sûretiyle Allâh’a dost olun! Âsîlere uzak olmakla Allâh’a yakın olun ve onlara buğz etmekle Allâh’ın rızâsını alın!..”
Zira gerçek îman; lâyıkına muhabbet, müstehakkına da nefrettir. Nitekim Tebbet Sûresi’nde, Peygamber Efendimiz’in amcası olmasına rağmen azılı bir müşrik olan Ebû Leheb’e buğz etmemiz telkin edilmektedir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, 119. Sayı, Ağustos 2016
YORUMLAR