İnsanı Yetiştiren İlgi
Yetiştiren ilgi, nitelikli ve devamlı olan ilgidir. Allah’ın bir kulunu -kişisel bir hesap uğruna değil de dâvâ ve o kul adına- sırf Allah rızası için gündemine almak, koca bir yürek ister. Hesâbî değil hasbî bir dâvâ ufuk ister. Gökkubbenin altında böyleleri nadirdir. Bunlar, insan fidelerini çınarlaştıran usta bahçivanlardır. Bunların eline düşmek, büyük bir nasiptir.
Dr. Alaettin Büyükkaya anlatıyor:
“Kendimden bir örnek vereyim. 1973 Haziran’ında üniversiteden mezun oldum. Fethi Gemuhluoğlu ağabey, Nevzat Yalçıntaş hocamı, benim durumumu konuşmak için vakfa çağırmış. İkisi saatlerce beni konuşmuşlar. Fethi ağabey beni çağırıp dedi ki:
“Alaattinciğim, seninle ilgili değerlendirmelerimizi yaptık. Önce, doktoranı tamamlayacaksın. Sonra, iş hayatına devlette başlayacaksın. Beş yıl devlette çalışacaksın. Beş yıldan fazla çalışmak yok. Sonra ister kendi işini kur, istersen özel sektörde çalış.”
Bu ve buna benzer birçok tembih ve öğütte bulunarak benim hayatıma yön verdiler. Ben beş yıl iki ay devlette çalıştım, doktoramı yaptım, özel sektörde çalışıp kendi işimi kurdum. Allah birçok nimet de verdi, şükrediyorum. Belki o gün söyledikleri bir duaydı. Allah o duaları kabul etti ki, o dualara layık bir hayatım oldu. Ne Fethi bey, ne de Nevzat Yalçıntaş hocam, benim ne babamı tanıyordu ne de ailemi. Fethi bey, bazen biz gençlere şöyle söylerdi:
“Ben senin ne babanı tanıyorum, ne aileni tanıyorum, ne verecek kızım var, ne de alacak oğlum. Ama ben senin için niye dertleniyorum biliyor musun? Çünkü sen Türkiye’nin ihtiyacısın.”
Evet, bize hep büyük rüya görmemizi tavsiye eder ve büyük hedefleri çok önemserdi. Çünkü küçük düşünen ve küçük işlerin adamı olmamızı istemezdi.
Son olarak, Fethi bey ile yaşadığım son geceyi aktarmak isterim. Meğer o gece vefât edecekmiş. O gece canını Rabbine hediye edecekmiş. Allah o geceyi nasip etmiş kendisine. Akşamüstüydü, kimse kalmamıştı. Beraber vakıfta oturuyoruz. Rengi çok sararmıştı. Buna rağmen, renginin sarardığını söylemek istemedim.
“Ağabey, çok yoruyorsunuz kendinizi, biraz dinlenmeniz lazım” dedim. Bana:
“Sen benim ölmemi mi istiyorsun?” diye diklendi.
“Estağfirullah Ağabey, öyle şey olur mu?” dedim.
“Sen ölülerin nasıl yattığını hiç gördün mü?” diye sordu. “Onlar bir kere yatarlar, bir daha hiç kalkmazlar” dedi ve ondan sonra elini masaya vurdu.
“Biliyorsunuz öyle demişler: Kalkın ey ehl-i vatan, sonra bir bakmışlar yerlerine bir başkası oturmuş.” Sonra tekrar bana döndü ve:
“Haydi, bizde kalkalım, artık yerimize başkasının oturma zamanı geldi” diye ekledi. Açıkçası, ben kendi aklımla, bunu ne anladım, ne bilebildim. Beni kapıya kadar uğurladı, asansörün başında yolcu etti. Asansör kapandı. Aşağı inmek için düğmeye bastım. Bu esnada kendisi yukarıdan sesleniyordu:
“Yarın sabah dokuzda beni mutlaka ara!” Birkaç defa seslenerek tekrarladı bunu.
“Peki” diye karşılık verdim ben de. O gece benden ayrıldıktan birkaç saat sonra zaten vefât etmiş. Ertesi sabah saat dokuzda aradığımda vefâtını öğrendim. “Ölüm aslında, insanın Rabbine canını hediye etmesi hâlidir” diyen Fethi ağabey, o gece canını Rabbine hediye etmiş, Rabbine kavuşmuştu. Allah gani gani rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.”[1]
[1] Alaettin Büyükkaya, “Fethi Gemuhluoğlu”, 40 Vakıf İnsan içinde, s. 85-86.
Kaynak: Dr. Adem Ergül, Medeniyet Öncülerimizden 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları