İnsanı Yok Olmaya Götüren Sebepler
İnsanı insan yapan, onun zâhirî görünüşü değil, insanlık şeref ve haysiyetine yaraşır bir karakter ve şahsiyet sergileyebilmesidir. İnsan, hâl ve davranışlarıyla meleklerden üstün bir dereceye çıkabileceği gibi, bunun aksine hayvanlardan aşağı bir duruma da düşebilir. Bunun içindir ki hadîs-i şerîfte şöyle buyrulmuştur:
“Allah, sizin sûretlerinize (dış görüntünüze) ve mallarınıza bakmaz! Fakat sizin (ihlâs ve takvâ bakımından) kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34)
Yine Cenâb-ı Hak, kullarına zâhirî ve maddî durumlarına göre değil, mânevî hâllerine göre bir kıymet verdiğini şöyle beyân etmektedir:
“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, Oʼna karşı en çok takvâ sahibi olanınızdır…” (el-Hucurât, 13)
Takvâ ise bedene değil, kalbe âit bir keyfiyettir. Bu bakımdan dış görünüşe ehemmiyet verip varlık, makam ve mevkîye güvenmek, kalbi mânen zaafa uğratarak nefsi palazlandırmaktır. Hâlbuki insan, iç âlemini takvâ ile, davranışlarını güzel ahlâk ve sâlih amellerle tezyîn edebildiği nisbette Hak katında bir kıymet kazanır. İslâmʼı lâyıkıyla hazmetmeden, rûhî incelik ve derinliğe varamadan, dindarlığı yalnız kılık-kıyafet ve şekle hasredenler için Yûnus Emre Hazretleri ne güzel söyler:
Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil,
Gönlün derviş eyleyen, hırkaya muhtaç değil!..
EN FECİ İDRÂK KÖRLÜĞÜ
Kalp körlüğü içinde olanların, ilâhî hikmetlerden nasip almaları ve bu nasibi sâlih amellere dönüştürebilmeleri mümkün değildir. İki gözünü iki parmağıyla kapatmış olan bir kimse, nasıl ki hiçbir şey göremezse, nefsânî bir şartlanma ve inatla, kalbi karanlık bir zindana dönmüş bir kimse de, en fecî idrak körlüğüne dûçâr olmuş demektir.
Bunun içindir ki ilâhî hakîkatler ışığında kendine bir istikâmet verebilmek, rûhunda bir cevher olanların kârıdır. Gökten âb-ı hayat yağsa, rûhâniyet mahrumlarına bir damla bile nasîb olmaz. Tıpkı sert bir kayanın, üzerine düşen yağmur damlalarından istifâde edemeyişi gibi…
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Mide derdi olmasaydı hiçbir kuş tuzağa düşmezdi.”
BAŞA GELEN FELÂKETLERİN EN BÜYÜK SEBEBİ
Başa gelen felâketlerin en büyük sebeplerinden biri de “ihtiras”tır. Mevlânâ Hazretleri bu hakîkati şu teşbihle îzah eder:
“Nice balık vardır ki, su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.”
Dünya imtihanında insan da tıpkı bu misaldeki gibi pek çok olta ucundaki yemlere muhâtaptır. Yemi görüp içindeki tuzağı unutan gâfil ve muhteris kimseler, o yemin bir anlık lezzeti için kendini helâke sürükleyen balıklar gibidirler. Nefsânî arzularının esiri olup Rabbini unutan bir kul da bu hâldedir.
Velhâsıl nefsânî ihtiraslar, kalp gözünü perdeleyerek insanın hem dünyasına hem de âhiretine zehir saçar.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları