İnsanın Eğitimi Nasıl Olmalı?

Mahlûkat içinde eğitime en çok muhtaç olan, insandır. Hayatta en zirve sanat da, insan yetiştirmektir. Allah Teâlâ, en büyük insan terbiyecileri olarak peygamberleri göndermiştir. Yani eğitim (terbiye) hizmeti, bir peygamber mesleğidir. Mes’ûliyeti ağır, fakat ecri büyüktür.

Hazret-i Mevlânâ şöyle buyurur:

“Belâlardan çoğu peygamberlere gelir. Çünkü ham adamları yola getirmek, zaten belâdır.”

Eğitim, şahsiyet inşasıdır. Dolayısıyla eğitimde madde ve mânâ dengesi şarttır. Yani mâneviyattan mahrum şekilde tek taraflı verilen bir eğitim, noksandır. Zira tek kanatla uçmaya çalışan bir kuş, aç bir kedinin lokması oluverir. Böyle bir eğitimde öğrenilen bilgiler, gönül terazisinden mahrum kaldığından, sahibini felâkete sürükler. Nitekim kişi hâkim olur, lâkin adâleti gözetmez, menfaatini düşünür. Doktor olur, merhameti unutur, cellat kesilir…

HİÇLİK VE TEVÂZU KAZANDIRAN EĞİTİM

Eğitim, kişiye hiçlik ve tevâzu hâli kazandırdığı, insanı kulluğun idrâkine yükselttiği nisbette değerlidir. Nitekim insanı Kârun ve Firavunlaştıran eğitimin neticesi, hüsrandan başka bir şey değildir.

Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulmuştur:

“…Allah’tan korkun (takvâ üzere olun!) Ve (bilin ki) Allah size (bilmediğinizi) öğretir!..” (el-Bakara, 282)

“Ey îmân edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız (takvâ üzere yaşarsanız) O, size bir furkan (iyi ile kötüyü, hak ile bâtılı ayırt edecek bir anlayış) verir…” (el-Enfâl, 29)

Yani Rabbimiz, kalbimize nakşolarak davranışlarımıza sâlih ameller şeklinde akseden “takvâ”mıza göre bize değer veriyor, bize bilmediğimizi öğretiyor. Dolayısıyla kişiyi ahlâkî bakımdan daha ileri seviyeye taşımayan her bilgi, zihne ve gönle ağır bir yük olmaktan başka bir şey ifâde etmemektedir.

BÜTÜN İLİMLER O'NUN

İlimleri vaz eden Cenâb-ı Hak’tır. Bütün ilimler, O’nun “Tekvîn” sıfatının bir tecellîsidir. Cenâb-ı Hak kuluna bu ilimleri vermiştir ki, kul eserden Müessir’e, sanattan Sanatkâr’a intikâl etmek sûretiyle mârifetullahta mesâfe katedebilsin.

Dağdan kesilen koca koca tomrukların, nasıl ki koltuk, kanepe, masa ve sandalye gibi kullanılışlı hâle gelebilmesi için bir marangozun tezgâhında ince ince işlenmesi gerekiyorsa, imtihan dünyasında ukbâ yolculuğuna çıkmış olan bir kimsenin de gönlündeki fücûru bertaraf edip takvâyı artırabilmesi için, ehil bir gönlün tezgâhında mânevî bir terbiyeden geçmesi zarurîdir. Zira bu terbiyeden geçmeyenlerin, bünye itibâriyle yetişkin bir insan gibi göründüğü hâlde akıl noksanlığı sebebiyle “mecnun” denilen kimselerden ne farkı olur?!.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, 118. Sayı, Temmuz 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.