İnsanın En Büyük İhtiyâcı

İSLAM

İnsanoğlunun dünyevî ihtiyaçlarının başında emniyet ve huzur gelir. İnsanın her türlü zulümden muhâfaza edilmesi, haklarına sahip olarak onlarla saâdet bulması ve bu huzur ortamında dünyevî ve uhrevî istikbâlini temin etmesi lâzımdır.

Yaşadığı yerde emîn olamayan bir kişi, hiçbir zaman rahat ve huzur yüzü göremez. Bu emniyeti sağlayacak en müessir güç de Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu ilâhî kânunlardır, yani İslâm’dır.

Cenâb-ı Hak bu hakîkate şöyle işaret eder:

“Kureyş’e kolaylaştırıldığı, evet, kış ve yaz seyahatleri onlara kolaylaştırıldığı için onlar, kendilerini açlıktan doyuran ve her türlü korkudan emin kılan şu evin Rabb’ine kulluk etsinler.” (Kureyş, 1-4)

EMNİYET VE HUZUR NASIL SAĞLANIR?

Beşerî sistemler ve kânunlar bu emniyet ve huzûru sağlamaktan uzaktır. Zira onların mânevî tarafı yoktur. Nitekim İslâm gelmeden önce dünya, koyu bir câhiliye karanlığına bürünmüştü. Hak, güçlüye âit idi. Güçsüzün hiçbir hakkı yoktu, onun hakkı ezilmekti. İnsanlar tarifi imkânsız bir zulüm altında inliyor ve eziliyordu. Şâir Mehmed Âkif bu hâlin nihâyete erişini şöyle ifâde eder:

Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!

Cenâb-ı Hak böyle bir ortamda Kureyş kabîlesine lûtf-i ilâhîsinden husûsî bir emniyet ihsân eyledi. Onlar da bu güven içinde siyâsî, ticârî ve kültürel faaliyetlerini rahatça yaparak maddî-mânevî zenginliklere ve huzura kavuştular. Zamanı geldiğinde Yüce Rabb’imiz o kabîleden Son Peygamber’ini çıkardı. O’nun vâsıtasıyla insanlığa huzur, saâdet ve emniyetin en sağlam esaslarını öğretti.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslam, Erkam Yayınları