İnsanın Gönlüne Taht Kuran Üç Husus

İnsanın gönlüne taht kuran üç husus nedir? Bu üç hususta dikkat etmemiz gereken şeyler nelerdir?

İbrahim -aleyhisselâm-; malıyla, canıyla, evlâdıyla fedâkârlığın zirvesine çıktı. Ağır imtihanlardan büyük bir teslîmiyet ve muvaffakiyetle çıkarak «Halîlullah / Allah Dostu» oldu. Musîbet ve meşakkatlere katlanarak Hak dostluğu yolunda öyle büyük bir merhale katetti ki; Cenâb-ı Hak;

“Selâm İbrahim’e!..” (es-Sâffât, 109) buyurarak dostunu taltif etti.

Ancak İbrahim -aleyhisselâm-; bu mânevî terfîler, bu ilâhî ikramlar karşısında dâimâ bir mahcubiyet içindeydi. Yükseldiği ufuklar, ona acziyetini daha derinden tâlim ediyordu. Hazret-i İbrahim’in dilinden şu niyaz döküldü:

(Yâ Rab!.. İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme!” (eş-Şuarâ, 87)

İNSANIN GÖNLÜNE TAHT KURAN ÜÇ HUSUS

Ülü’l-Azm bir peygamber, mahşer gününde rezil-rüsvây olmaktan endişe etmekte ve ilâhî muhafazaya sığınmaktadır.

Zira;

Cenâb-ı Hak; rafine olmuş, berrak, kendisiyle dost olmuş gönülleri cennete davet etmektedir. Müteâkip âyet-i kerîmeler bu hakikati beyan buyurur:

“O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allâh’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur.) (eş-Şuarâ, 88-89)

Can, mal ve evlât; insanın gönlüne taht kuran üç husustur. Bunları Allah yolunda fedâ etmedikçe, mahşer gününün selâmeti elde edilemez.

  • Canın fedâsı; bedenî gücün, emek ve kuvvetlerin Allah yolunda sarf edilmesidir, îcâbı hâlinde şehâdete koşmaktır.

Zaman zaman zulmün tahakküm kurduğu demlerde, Hak dostları; dinden taviz vermemek için Allah yolunda âdetâ ölümü istihfâf ederek can verdiler, cellâtların kanlı kılıçlarından korkmadılar. Herhangi bir dünya endişesi duymadan Allah yolunda fedâ-yı cân ettiler.

  • Malın fedâsı; mülkü Allâh’ın bir emâneti kabul ederek, riyâzat içinde yaşayıp arta kalanı Allah yolunda infâk etmektir.
  • Evlâdın fedâsı; çocukları, Allâh’ın emrine teslim olmuş bir şekilde, Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği her hususta;

“–Babacığım emrolunduğunu yap! Beni sabredenlerden bulacaksın!” (Bkz. es-Sâffât, 102) diyecek bir mânevî kıvamda yetiştirme gayretleridir.

Yani;

Evlâtlara İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakabilmektir.

İmam Mâtürîdî, âyetin tefsirinde şöyle der:

“Öyle anlaşılıyor ki o günde onlar;

  • Rablerine temiz bir kalp ile gelmeleri,
  • Mallarını itaat yolunda ve hayır işlerinde harcamış,
  • Evlâtlarını edepli, güzel huylu ve sâlih olarak yetiştirmiş olmaları hâlinde, onlar (o mal ve evlâtlar) kendilerine fayda verecektir.

Bu hakikatin ifade buyurulduğu bir başka âyet-i kerîmenin meâli şöyledir:

«Sizi huzûrumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız.

  • Îmân edip sâlih amelde bulunanlar müstesnâ!

Onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır. Onlar (cennet) odalarında güven içindedirler.» (Sebe’, 37)” (Te’vîlâtü’l-Kur’ân, Şuarâ, 87-89, [trc. Mehmet ERDOĞAN, X, 357])

Peygamberler, «ismet» sıfatına sahiptir. Yani günah işlemekten ilâhî sıyânet ile korunur ve alıkonulurlar. Ancak bu koruma, onların korkusunu azaltmaz, bilâkis peygamberler, dinleri ve nefisleri husûsunda en çok Allah’tan korkan kişilerdir.

Nitekim Hazret-i İbrahim;

“Rabbim! Beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut! …

Beni ve zürriyetimi namazı hakkıyla kılanlardan eyle!” diye duâlar etti. (Bkz. İbrâhîm, 35, 40)

Hazret-i Yûsuf;

“Rabbim! Canımı müslüman olarak al ve beni sâlih kulların arasına ilhâk eyle!” diye tazarrûda bulundu. (Bkz. Yûsuf, 101) (Te’vîlâtü’l-Kur’ân, Şuarâ, 87, X, 356)

Peygamberlere baktığımız zaman onların dâimâ bir hesap endişesi içinde olduklarını görürüz.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2022 Ay: Temmuz, Sayı: 209

İslam ve İhsan

DÜNYA VE AHİRET MUTLULUĞUNUN YOLU

Dünya ve Ahiret Mutluluğunun Yolu

DÜNYA VE AHİRET HAYATININ ÖNEMİ NEDİR?

Dünya ve Ahiret Hayatının Önemi Nedir?

DÜNYA VE AHİRET KURTULUŞU İÇİN TEK YER

Dünya ve Ahiret Kurtuluşu İçin Tek Yer

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.