İnsanın Hayat Hikayesi

İnanan-inanmayan her insan bu dünyayı bir gün mutlakâ terk edecek. Fânî hayat çarşısının en son giysisi olan kefen, bir gün mutlakâ herkesi saracak ve ölüm vâkıası, bütün fânî alışverişlere, zevklere, câzibelere, aldatıcı yaldızlara iptal mührünü vuracak!

İnsanlar, dünya hayatındaki ilâhî imtihanların ders kitabına gereken ciddiyet ve gayretle sarılmıyor, onun içindekilerle amel etmiyor; fânî hayatın câzibelerine aldanıp ebedî hayata lâyıkıyla hazırlanmıyorlar.

İNSAN TEFEKKÜR ETMELİ

Hâlbuki insanın tefekkür etmesi gerekmez mi ki Cenâb-ı Hak onu önce anne karnında, bir su torbasında kanla besledi. Sonra hayat süreceği dünyayı, onun yaşayabileceği şekilde düzenleyip tanzim etti. Saymakla bitiremeyeceği kadar nîmetler ihsan buyurdu. Bütün bu nîmetlerin mukâbili olarak insandan sadece Rabbine “kulluk”ta bulunmasını istedi.

Neticede, inanan-inanmayan her insan bu dünyayı bir gün mutlakâ terk edecek. Fânî hayat çarşısının en son giysisi olan kefen, bir gün mutlakâ herkesi saracak ve ölüm vâkıası, bütün fânî alışverişlere, zevklere, câzibelere, aldatıcı yaldızlara iptal mührünü vuracak! İnsan, son nefesiyle bu dünya devre-mülkünden çıkıp bambaşka bir dünya olan kabir âleminin yolcusu olacak…

Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde haber verildiği üzere, insanın kabir hayatı, dünyadaki yaşayışına göre şekillenecektir. Allâh’ın rızâsına uygun bir hayat yaşayanlar için kabir, Cennet bahçelerinden bir bahçe; hayatını Allâh’a itaatsizlikle geçirenler içinse cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır. (Tirmizî, Kıyâmet, 26.)

İNSAN HAYATI NASIL YAŞAMALI?

Lâkin sonsuz rahmeti gereği Cenâb-ı Hak, o hayatın nasıl olacağını ve orası için neler hazırlamak gerektiğini, kullarına kitapları, peygamberleri, ilâhî kudret ve azametin bu cihandaki sırlı nakışları vasıtasıyla haber vermiştir. Bu beyanlar, insanların dünyada edindikleri intibâlarla anlayabilecekleri seviyededir. Âhiret âlemine dâir bu beyanların hakîkî mâhiyeti, o âleme geçildiği zaman anlaşılacaktır. Bu durum, aynen anne karnındaki çocuğun dünyaya âit mâlûmâtının çok sınırlı olmasına benzemektedir.

İnsan için, kabir yolculuğundan sonra, hesapla birlikte, ebedî bir hayat başlayacaktır. Bu ebedî «âhiret hayatı» da yine insanın dünyadaki mânevî hayatına göre şekillenecek, ya sonsuz bir saâdet, ya da sonsuz bir hüsran ve azap olarak tecellî edecektir. O gün Cenâb-ı Hak, dünyada işlenen büyük-küçük bütün amellerin kaydedildiği bir kitabı insana verip:

“Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin kâfîdir!” buyuracaktır. (İsrâ, 14)

İnsanın gördüğü bu manzara karşısındaki hayreti de, âyet-i kerîmede şöyle ifâde edilmektedir:

“…«Vay hâlimize! derler, bu nasıl (dehşetli) bir kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (işlediklerimizin) hepsini sayıp dökmüş!»…” (Kehf, 49)

İNSANIN AKLINI VE KALBİNİ EN ÇOK MEŞGUL EDEN ŞEY

İşte ölüm ve ötesine dâir bu meseleler, öteden beri insanoğlunun zihnini ve kalbini çok meşgul etmiştir. Zihinlerde âdeta zehirli bir yılan gibi çöreklenen ve kımıldadıkça insanı tedirgin kılan “ölüm” ve “sonrası”na dâir sualler, -vahyin ve peygamberlerin irşâdından uzak kalanlar tarafından- her devirde türlü bâtıl telâkkîlerle susturulmak, bastırılmak ve şuuraltına hapsedilmek istenmiştir. Hâlbuki herkesi, “hayat” mûcizesinden daha müthiş ve ateşli bir girdap hâlinde saracak olan “ölüm” vâkıası, bu dünyada -istisnâsız- bütün başlara çökecek olan en çetin bir istikbâl sürprizidir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Genç Dergisi, Ekim-2012

İslam ve İhsan

ÖYLE BİR HAYAT YAŞA Kİ

Öyle Bir Hayat Yaşa ki

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.