İnsanın Hiçliği Ne Anlama Geliyor?
İnsanın hiçliği ne anlama geliyor? Alak suresi 1. ve 2. ayetlerde verilen mesaj nedir? İnsanın kendi yaratılışı üzerinde tefekkür etmesininin fazileti nedir? Eskiden dergâh duvarlarını süsleyen hüsn-i hat levhalarında “هيچ / hîç” yazısının sebebi neydi?
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Nutfe-i nâçîzi[1] insân eyledin,
Hamd ü minnet Sana ey Rabb-i Kerîm!
Ehl-i İslâm, ehl-i îmân eyledin,
Hamd ü minnet Sana ey Rabb-i Kerîm!
Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmelerde:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alak’tan (aşılanmış yumurtadan) yarattı.” (el-Alak, 1-2)
“İnsan neden yaratıldığına bir baksın! Atılan, (yok kadar) bir sudan yaratıldı.” (et-Târık, 5-6) buyuruyor.
Böylece, insanın kendi yaratılışı üzerinde tefekkür etmesini istiyor. Yine insanın mâzîsini, yani âdeta yok hükmündeki bir damla sudan yaratıldığını düşünmesini istiyor ki, insan bir “abd-i âciz” olduğunu unutmasın.
Eskiden dergâh duvarlarını süsleyen hüsn-i hat levhalarından birinde “هيچ / hîç” yazardı. Bu ifadenin en mühim telkinlerinden biri de; ilâhî sırlardan nasîb almak isteyen kulun, evvelâ Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azameti karşısında kendi hiçliğini idrâk etmesi gerektiğiydi.
Hakîkaten insan, yoktan var edildiğini, bir “hiç” sermâye ile dünyaya geldiğini unutmayacak ki;
–Gurur ve kibre kapılmasın.
–Hiçbir zaman varlık ve benlik vehmine düşmesin.
–Dâimâ; “Yâ Rabbi, Sen’in lûtfun, Sen’in ihsânın, Sen’in ikramın, Sana şükürler olsun!” deyip kulluk edebiyle yaşasın.
Rabbimiz, âyet-i kerîmede soruyor:
“İnsan (henüz) anılan bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçmedi mi?” (el-İnsân, 1)
Hakîkaten bir zamanlar cismimiz olmadığı gibi, “insan” diye anılan bir varlığın ismi dahî mevcut değildi.
Bir düşünecek olursak;
Bizler, meccânen, yani bir bedel ödemediğimiz hâlde, sırf ilâhî bir lûtuf ile, yokluktan varlığa çıkarıldık.
Kâinattaki sayısız varlık yekûnu içinde, meselâ taş-toprak, ot-yaprak değil de, mahlûkâtın en şereflisi olan ve ahsen-i takvîm üzere / en güzel kıvamda yaratılan bir insan olarak Dünyaʼya gönderildik.
İnsanlar içinde ehl-i îmân, ehl-i îmân içinde de 124 bin küsur peygamberin imâmı, Allâh’ın Habîbi, âhirzaman peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ʼin ümmetinden olmakla şereflendik.
Hakîkaten bugün yeryüzünde 8 milyar insan var ve bunun aşağı yukarı 2 milyarı müslüman. Bizler de insanlığın ancak belli bir kısmına nasîb olan, yegâne hak dîn İslâm ile müşerref olmuş durumdayız.
Bütün bunlar, Cenâb-ı Hakkʼın ne muazzam, ne muhteşem, ne müstesnâ lûtuf ve ihsanlarıdır!..
Bize bir bardak su ikram edene bile teşekkürü borç biliriz. Hâl böyleyken; bizleri yoktan var eden, gönderdiği kitap ve peygamberlerle varlığından haberdar eden, gönüllerimize hidâyet nûrunu bahşeden, lâyık olmadığımız hâlde sayısız nîmetleriyle perverde kılan Cenâb-ı Hakk’a ne kadar şükretmeliyiz?..
Cenâb-ı Hakkʼa hamd, şükür ve minnet vazifemizi îfâ edebilmek için, bir ömür, başımızı şükür secdesinden kaldırmasak, acaba bu borcumuzun ne kadarını ödeyebilmiş oluruz?..
Bunun için müʼmin, elde edemediği nîmetler sebebiyle üzülüp sızlanmak yerine, dâimâ elindeki nîmetlerin kadr u kıymetini bilip Cenâb-ı Hakkʼa şükredecek.
Düşünmek îcâb eder ki, trilyonları olan bir insan, yolda on lira düşürüp kaybetse bunun için üzülür mü?
Bir müʼmin de, nâil olduğu sayısız nîmete mukâbil, hayatında karşılaştığı ufak tefek mahrûmiyet ve kayıplar sebebiyle mahzun olmayacak. Dâimâ bardağın dolu tarafını görüp Cenâb-ı Hakkʼa hamd, şükür ve rızâ hâlini muhafaza edecek, şikâyeti unutacak.
Cenâb-ı Hak, gerçek şükür ehlinden olabilmenin zorluğuna işaretle;
“…Kullarımdan şükredenler pek azdır.” (Sebe, 13) buyuruyor. Müʼmin de bu az ve mümtaz kullardan olmaya gayret edecek.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Eylül, Sayı: 451