İnsanlar Birbirine Muhtaçtır
Dünyada zayıf güçlüye, fakir zengine, sakat sağlama muhtaçtır. Âhirette ise güçlü zayıfın, sağlam sakatın, zengin fakirin duâsına muhtaçtır.
Mü’minler, farklı bedenlerde olsalar da âdeta tek yürek hâlinde yaşayıp birbirlerini bir vücûdun uzuvları gibi telâkkî etmeye mecburdurlar. Bir uzvun acısını bütün bir vücut hissettiği gibi, din kardeşlerinin ıztırâbını duymak, bütün mü’minler için bir vicdan imtihânıdır. Zira Cenâb-ı Hak, insanları birbirine muhtaç bir hâlde yaratmıştır.
Toplumda güçlüler-kuvvetliler olduğu gibi; zayıflar, sakatlar ve muhtaçlar da dâimâ mevcut olacaktır. Kendimize sormalıyız: “Cenâb-ı Hak bu insanları niye muhtaç olarak yarattı?” Cevabıysa mâlum: “Muhtaç olanlar, muhtaç olmayanlar için ilâhî bir emânet ve mes’ûliyettir.”
Peygamber Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- de, mü’minlerin birbirlerine karşı büyük mes’ûliyetlerinin bulunduğunu, bir duvarın tuğlaları gibi birbirine kenetli olmaları gerektiğini, meselâ komşusu açken tok uyumanın İslâm ahlâkıyla bağdaşmadığını, velhâsıl mü’minlerin birbirini yıkayan iki el gibi dâimâ birbirlerine emânet olduğunu bildirmiştir. Bu sebeple insanlar, birbirlerine hem muhtaç hem de zimmetlidirler.
Fakir bir kimse, dünya hayâtında zengine muhtaçtır. Zengin ise, âhiret selâmeti için fakirin duâsına muhtaçtır. Hastalıktan muzdarip bir kimse, kendisine bakıp gözetecek sıhhatli bir insana muhtaçtır. Sıhhatli bir kimse de, hastanın Cenâb-ı Hak ile arasında perde bulunmayan duâsına muhtaçtır. Evlât, dünyada anne-babasının vereceği terbiyeye muhtaçtır. Ebeveynler, evlâtlarını hayır-hasenat ile tezyin etmelidirler. Zira onlar da âhirette, evlâtlarından gelecek her türlü sadaka-i câriyeye muhtaçtırlar.
MAHLÛKÂTA HÂLIK'IN NAZARIYLA BAKABİLMEK
İşte bu şuurla hizmetlere koşmak ve her türlü hizmet fırsatını ganimet bilip onu büyük bir firâsetle değerlendirme gayreti içinde olmak îcâb eder. Daha önce de ifâde ettiğimiz gibi, îmânın ilk meyvesi merhamettir. Fakat merhamet hissi, davranışlarla ortaya konulmadığı takdirde ispata muhtaç bir iddiâ olarak kalmaya mahkûmdur. Onun en güzel fiilî ifâdesi de, Allah için yapılan hizmetlerdir. Mahlûkâta Hâlık’ın rahmet nazarıyla bakabilme hassâsiyeti de yine hizmet sâyesinde kazanılır.
Kavlî şükrümüzü fiilî şükürle de te’yid ve tasdik edebilmek için, yine muhtaçların hizmetine koşup onların eksiklerini telâfîye gayret göstermemiz lâzımdır. Şunu da hiçbir zaman unutmamak gerekir ki; Allah için yapılan bir hizmete, hizmet edilenden çok, hizmet eden muhtaçtır. Yani bizim, kemâle erebilmek ve âhiret selâmetine nâil olabilmek için hizmet etmeye ihtiyacımız vardır. Bu sebeple, hizmet ettiğimiz insanlara minnettâr olmamız gerekmektedir. Zira onlar, bizim Cenâb-ı Hakk’a yakınlık kazanmamıza vesîle olmaktadırlar.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Mânevî Zirvelerin Ulvî Basamağı HİZMET, Erkam Yayınları.
YORUMLAR