İnsanlar Nelerle İmtihan Edilirler?
Bizlere neyin hayır, neyin şer; neyin nîmet, neyin zillet olduğunu bildirecek olan, ancak dînin sesidir.
Sahâbeden Ebû Zer (r.a.) şöyle hikmetli bir nasihatte bulunur:
“Bir malda üç ortak vardır. Birincisi mal sahibi, yani sen; ikincisi kaderdir. O, hayır mı, yoksa felâket ve ölüm gibi şer mi getireceğini sana sormaz. Üçüncü ortak ise mîrasçıdır. O da bir an önce başını yere koymanı (yani ölmeni) bekler, ölünce malını alır götürür, sen de hesabını verirsin. Eğer gücün yeterse, sen bu üç ortağın en âcizi olma!..” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 163)
Ölünce iflâs eden varlıklı insanlar, bir hayâl âlemi olan dünyada kendini zengin zannedip de ölümle hakîkat sabahına uyandıklarında, elde avuçta hiçbir şey kalmadığını gören ebediyet mahrumlarıdır. Asıl zenginlik, ecel ile iflâs etmemektir. Bilâkis ebedî devlet ve servete mazhar olabilmektir.
DÜNYA HAYATI BİR RÜYADIR
Mevlânâ Hazretleri buyurur ki:
“Dünya hayâtı bir rüyâdan ibârettir. Dünyada servet sahibi olmak, rüyada defîne bulmaya benzer. Dünya malı, nesilden nesile aktarılarak dünyada kalır.”
“Ölüm meleği, gâfil zenginin canını almakla onu uykudan uyandırır. O kimse, gerçekte sahibi olmadığı bir mal için dünyada çektiği sıkıntılara hayretle âh vâh eder ve bin pişman olur. Lâkin iş işten geçmiş, her şey bitmiştir.”
Toprak altına girdikten sonra, fakire ne olmuşsa, zengine de o olur. Orada kim ne yaptıysa, karşısında bulur. Bu dünyadan gidenler, ister köle, ister pâdişah gibi gitsinler, oradaki bütün sermâyeleri, ne götürdülerse ancak odur. Orası; sapla samanın ayrıldığı, başlarda gezen zorba ayakların ayaklar altına düştüğü, nice kölelerin sultan, nice sultanların köle olduğu, Hak rızâsına uygun kullanılmayan dünyevî makam, mevkî ve rütbelerin sıfırlandığı, nice mahrumların hazînelere kavuşup nice gâfil zenginlerin de ebediyet fukarâsı ve mahşer dilencisi olduğu bir yerdir. Orada yalnızca Hakk’a sâdık kulların sadâkatlerinin ve selîm kalplerinin yararı vardır.
İNSANLARIN İMTİHANI NASIL OLUR?
Cenâb-ı Hakk’ın dünya hayâtında insanoğlunu imtihan ettiği en çetin hususların başında can, mal ve evlât gelir. Bunlar hayra kullanıldığında nîmet iken, şerre kullanıldığında ıztırap sebebidir. Bizlere neyin hayır, neyin şer; neyin nîmet, neyin zillet olduğunu bildirecek olan, ancak dînin sesidir.
Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“Ey îmân edenler, mallarınız ve evlâtlarınız sizi Allâh’ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrâna uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: «Ey Rabbim, beni(m ömrümü) yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip sâlihlerden olsam!» demesinden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın...” (el-Münâfikûn, 9-10)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örne Ahlâkından 1, Erkam Yayınları
YORUMLAR