İnsanları Kınamanın Kefareti
Rahmân’ın kullarını sanki kendimiz -hâşâ- “Allah’mış(!) gibi” kınayıp yargılayınca, aslâ ortak kabul etmeyen Cenâb-ı Hak, bu kez söylediği sözü ona yaşatıyor ki; insanları kınayanlar, kibirli kimseler olduklarını fark etsinler ve “Kibriyâ” sıfatının sadece Allâh’ın vasfı olduğunu anlasınlar.
Öyle sözler vardır ki; bumerang gibi bize döner. Kınadığımız şeyi, eleştirdiğimiz, hor gördüğümüz şeyi yaşamadan ölmeyiz. Kuluz, bazen her birimiz hata yapmaktayken başkalarını dalâlette görür de kendimizi müstağnî zannederiz; işte o zaman başımıza iş açarız. Hâlbuki Duhâ Sûresi’nde buyrulduğu gibi, Allah Teâlâ hidayet etmezse, hepimiz dalâletteyiz.
Cenâb-ı Hak ne buyuruyor:
“Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her fenalık ise, senin kendi nefsindendir.” (en-Nisâ, 79)
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.” (eş-Şûrâ, 30)
“Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekecek olsaydı, yer üstünde hiçbir canlı mahlûk bırakmazdı…” (en-Nahl, 61)
* * *
Bir hanım anlatıyor:
“-Büyük kızım evli bir adamla beraber yaşıyor. Ortanca kızım ise bir başka evli adamın boşanmasını bekliyor, adam boşanınca evleneceklermiş. Ben çocuklarıma söz geçiremiyorum. Ne yapmalıyım bilemiyorum. Ne okuyayım da düzelsinler?”
İnsan dinleyince bir düşünüyor; “Neden evli adamlar? Bu işin içinde hikmetini bilemediğimiz bir şey mi var?”
İki kızının da evli adamlarla birlikte olmak istemesinin sebebinin üstüne gidince karşımıza çıkan gerçek, bizi cidden ürküttü. Hanımın görümcesinin kızı yıllar önce, evli bir adamla yazışıyor. Bunu öğrenen hanım, o kızı kınıyor ve aşağılıyor.
“-Peki, o kız şimdi ne durumda?” diye sorunca:
“-Bıraktı o adamı, evlendi. Şimdi, çoluklu-çocuklu kadın oldu.”
Peki, neden o kız, evli adamı bıraktı da, bu hanımın kızları bırakamadı? Hâşâ “Allah gibi davrandığı(!) için” Allah Teâlâ bedel ödetiyor.
“-Görümcenin kızını eleştirirken sen hangi duygular içinde idin, kendini nasıl görüyordun?”
“-Ben iffetli idim. Kocam öldüğü hâlde tek bir adamla dahî konuşmamıştım. Nasıl oluyordu da o iffetli olamıyordu?”
“-Peki şimdi senin kızların neden iffetli olamıyor, anneleri çok iffetli olduğu hâlde?”
Burada sessizlik başlıyor. Rahmân’ın günah işlesin, işlemesin bütün kulları kıymetli!.. Onları yargılama, kınama hakkına sahip olan sadece Rabbimiz!.. Rahmân’ın kullarını sanki kendimiz -hâşâ- “Allah’mış(!) gibi” kınayıp yargılayınca, aslâ ortak kabul etmeyen Cenâb-ı Hak, bu kez söylediği sözü ona yaşatıyor ki; insanları kınayanlar, kibirli kimseler olduklarını fark etsinler ve “Kibriyâ” sıfatının sadece Allâh’ın vasfı olduğunu anlasınlar. Cenâb-ı Hak, kendini “büyük zanneden” o kulun elinden kibri (büyüklüğü) alıp, onu zillete boğuyor ve dediğinin bedelini ödetiyor ki, kul acziyetini öğrensin. Gerçek dalâletin kendisinde de olduğunu görsün. Allâh’a ait vasıflarla kulları tahkir etmeyeceğiz. Kınamak, yargılamak, Yaratan’ın işi, kula sadece “tebliğ” yakışır, kınamadan, yargılamadan…
“-Esasında ben de bir hata yaptım!” diye devam ediyor sözlerine; “Yıllar sonra internette tanıştığım bir adamla çok yazıştım. İffete muhalif çok şeyler söyledik birbirimize ve yaptık da… Ama pişman oldum ve bıraktım.”
Demek ki o kadar çok kibirli şekilde kınıyoruz ki, önce kendimizin şîrâzesi kayıyor, sonra da iki evlât bataklığın içine kayıyor.
* * *
Bana bazı hanımlar soruyorlar:
“-Annesinin kınamasının bedeli neden çocuklara yükleniyor?” diye…
Yüklenir, çünkü bu tür kötü amel işlemeden önce, işin neticesinin nerelere kadar uzanacağını, o günahı işleyenin düşünmesi gerekiyor. Bir ucunun evlâdına dokunacağını, evlâtlarımızın bizim yumuşak karnımız olduğunu bileceğiz ki, çok dikkatli davranacağız. Bir diğeri, Allah bütün kullarını imtihana tâbî tutacak; bu, kaçınılmaz bir gerçek. Bu çocukların imtihanı, buradan açılacak, bir diğerininki kanserden, iflas etmekten, evlâdının hastalığından vs… Şu da mühim bir mevzû ki; herkesin imtihanı kendisine zor…
* * *
Kimisi ecdâdına yaptığı zulmü, kendi evlâdında buluyor.
“-İki oğlum da evlenmek istemiyor; ne okuyayım?” diye soran hanımın durumunu daha iyi anlayabilmek için sorduğumuz sorulardan sonra öğrendiğimiz bilgiler şunlar:
İki delikanlı, ikisi de kamyon şoförü… İkisi de bekâr, ikisi de içki kullanıyor, ikisi de gayr-i meşrû ilişkilere düşkün… Evlenmek istemiyorlar. Aklı başında olan herkes yuva kurmak ister. Down Sendromlu yavrular dahî evlenmek istiyorlar. Öyleyken neden bu gençler istemiyor? Bu kez eşinin nasıl birisi olduğunu soruyoruz.
“-Anne-babasını çok üzdü. Evli olduğu hâlde gayr-i meşrû yaşadığı kadınlar oldu. Eşim, evimize, çocuklar yirmili yaşlarında iken tam olarak döndü. Ondan önce bizim evimiz, hep matem evi gibi idi. Çocuklar babalarını hiç görmediler, terbiyesini almadılar.”
Hanım bunları anlatırken hâdisâtın hikmetini anlamaya başlıyor.
“-Kayınvâlidem ve kayınpederim, eşime çok bedduâ ederlerdi, ondan sebep olmuş olabilir mi?” diye soruyor bize…
Durum, yeterince açık değil mi?
“-Peki, eşin evlâtlarının bu durumu ile ilgili neler söylüyor?”
“-Onları eve almayacaksın, gebersinler bir köşede… Benim öyle evlâtlarım yok diye bedduâ ediyor.”
Ne garip değil mi, kendi işlediği ahlâksızlıkların bedduâsı evlâtlarında çıkmış; tevbe edip, “Rabbim, beni affet!” diyeceğine kötülüğüne devam ederek, çocuklarını eve dahî almıyor, evlâtlıktan reddediyor. Kendisi hiç değilse evlenmiş de, tevbe etmeyip, tekrar eden kötü ahlâk ve bedduâ neticesinde, evlâtları evliliği dahî reddediyorlar.
* * *
Yine bir hanım, gelininden çok şikâyetçi… Düşüncesizmiş, bencilmiş, oturur hizmet etmez, sadece yemeyi içmeyi bilirmiş. Ağlıyor, kendisini hırpalıyor, çok üzülüyor. Sebebini araştırınca ortaya çıkıyor, arkadaşının gelinini eleştirmiş:
“-Benim böyle bir gelinim olsun, bir gün bekletmem baba evine gönderirim.” demiş.
Kendisi gönderemiyor da… Başkalarının imtihanı zaten büyük, bir de acı dolu kelimeler ile onların imtihanını çekilmez hâle getirirsek; bekleyelim ki aynı durum belki daha beteri ile bizi bulacaktır. O hâlde dilimize sahip olalım, ağzımızdan çıkanların başımıza bir imtihan olarak dönebileceğini bilerek, dikkatli konuşalım. (Devam edecek)
Kaynak: Fatma Hâle Sağım, Altınoluk Dergisi, 2022-Eylül, Sayı:439
YORUMLAR