İnsanlığı Harap Eden Devir
Maddi ve manevi insanlığı harap eden dönemleri nasıl bertaraf edebiliriz? İzlememiz gereken yol ve üsul nedir?
Bir salgın hastalık, birçok tedbirle ortadan kalkar. Fakat ondan geriye kalan bir küçük mikrop, fırsatını bulunca tekrar salgına yol açar.
Câhiliyye o virüs salgını gibidir. Tarihte defalarca sâlih insanların gayretleriyle imha edilmişse de, fırsatını buldukça yeniden zuhur eder. Tarih tekerrür etmiş olur.
Bünyeler nasıl bağışıklık sistemi zayıflayınca hasta olursa, toplumlar da tebliğ ve emr-i bi’l-mâruf yani İslâm’ı yaşama ve yaşatma hassâsiyeti zayıfladıkça mânevî hastalıklara açık hâle gelir.
İnsanlığı harap eden câhiliyye devri, ne yazık ki şimdi en bilgiç tavırlarla âdetâ modern maskelere bürünerek tekrar hortluyor.
Biz de asr-ı saâdeti, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i ve ashâb-ı kirâmı örnek alarak, bu câhiliyyeyi bertaraf etmeye çalışmakla mükellefiz.
TARİH ŞUURUYLA
Ecdâdımız; haçlı seferlerine karşı koyduğu gibi, ileri hamleler yaparak fetihler gerçekleştirdi. Balkanlar, Bosna Hersek, Arnavutluk ve daha birçok belde fethedilerek, oraya, Anadolu’nun temiz ve sâfiyet içinde İslâm’ı yaşayan halkı taşındı. Onların sergilediği en güzel hâl tebliği ile Boşnakların tamamı, Arnavutların büyük bir kısmı ve daha nice nasipli halk müslüman oldu.
Gerçek fetih, toprağı kanla sulamak değil gönüllerin fethidir. Gönülleri hidâyete kavuşturmaktır. İnsanları yangından kurtarmaktır.
Haçlıların görünmeyen kılıçları; nefsâniyete, enâniyete, rahatlık gafletine ve neticede cehenneme götürüyor.
Ecdâdımızın feyiz ve rûhâniyet dolu fetih kılıçları ise; hidâyete, gönül huzuruna, takvâya ve nihayetinde cennete davet ediyor.
Bu mânâda doğru kaynaklardan, güzel bir tarih şuuru da; evlâtlarımızı, haçlı hücumlarına karşı müdafaa eder.
Bugün batı toplumu, büyük ölçüde ateizme teslim olduğu hâlde, hilâle kin ve hınç dolu tarihî haçlı rûhunu terk etmemiştir.
Evlâtlarımıza; nefislerine hoş gelen birtakım yaldızlı telkinlerin arkasında, ecdâdına kin besleyen haçlı rûhunun durduğunu göstermeliyiz.
Mehmed Âkif yeni nesillere mâzînin ihtişamını, hâlin sefâletini göstererek şöyle hitâb eder:
Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri,
Üzengi öpmeye hasretti Garb’ın elçileri!
O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
Evlâtlarımıza bu tarih şuurunu kazandırmak için; Fatih Camii, Süleymaniye, Sultanahmet ve Ayasofya gibi mâbedlerimizi ziyaret etmeli, onları ihyâ eden ecdâdımızın güzel hasletlerini ve mefâhirini onlara aşılamalıyız.
Hazine dolu bir definenin üstünde oturduğunu fark eden kişi, yabancıdan gelecek üç kuruşa dilencilik etmez.
Hâsılı;
Evlâtlarımıza, nesillerimize İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakmak, dînî ve millî bir vazifemizdir.
Bu vazifede yardımcımız Allah’tır. Şöyle buyurur:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
“Ey îmân edenler! Eğer siz, Allâh’a (Allâh’ın dînine) yardım ederseniz (onu samimiyetle yaşarsanız ve yaşatırsanız), O da size yardım eder, (zor zamanlarda ve bilhassa son nefeste) ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7)
Cenâb-ı Hak; münkirlerin, fâsıkların ve gafillerin hücumlarına karşı, ehl-i îmâna avn ü inâyetiyle yardım eylesin.
Evlâtlarımızı ve nesillerimizi, îmânın izzetinden ve İslâm’ın şerefinden ayırmasın. Âmîn…
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Nisan, Sayı: 218